Günseli Önal

Günseli Önal

gonal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çocukluğumda, “Gökkuşağının altından geçebilen kızlar erkek, erkekler kız olur” diye bir inanış vardı. Gökkuşağının altından geçmenin imkansızlığını anlatmak için, bir kızın erkek, erkeğin de kız olmasının imkansızlığıyla karşılaştırma yapılırdı. Belki de tam tersi. Kızların erkek, erkeklerin de kız olabilmesinin  imkansızlığını anlatmak için bu benzetme yapılıyordu.
Ama, henüz cinsel masumiyeti bozulmamış çocuklar olarak, bir yağmurun ardından ne zaman gökkuşağı görsek, imkansız olanı sbaşarabilme umuduyla, altından geçmeyi denerdik. Kızken erkek, erkekken kız olmak düşüncesi, hatta kız veya erkek olmak, cinsel tabular ve önyargılarla henüz kirlenmemiş çocuk zihnimizde, bize pek bir şey ifade etmezdi.

Cennete uzanan köprü

Vikipedi’ye göre, güneş ışınlarının yağmur damlaları tarafından kırılması, yansıtılması ve dağıtılması ile meydana gelen gökkuşağı, birçok kültürde “cennet” ile “dünya” arasındaki, bana göre de “ateş” ile “su” arasındaki köprü. Batı kültüründe “umut” ve “şans” sembolü olan gökkuşağı, aynı zamanda eşcinsellerin bayrağı.
Bu girişe rağmen yazımın konusu,  bana, varlıklarıyla “siyah” ve “beyaz”larımız dışındaki renkleri anımsatan, farklı olanı kabullenme yetimizi, bizim gibi düşünmeyene hoşgörü katsayımızı, doğrularımızı sorgulayabilecek bir zihin açıklığına sahip olup olmadığımızı, yargılarımızda esneyebilme yeteneğimizi ve değişime ne kadar açık olduğumuzu aynalayan eşcinseller değil. Konu, “Pislik”.

Haberin Devamı

Başkasında gördüğümüz ‘pislik’TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı AKP’li Zafer Üskül, “Anayasa’da herkes eşit” diyerek KAOS Gay ve Lezbiyenler örgütünün toplantısına katılınca, Vakit gazetesi yazarı Serdar Arseven, “Pis bir alana girmiş. Toplumun nefretle andığı bu pisliklerin özgürce icrası için AKP adına teminat vermiş” diye yazdı.
Anayasa’da yazmasa bile, çoğunluğun “normal” ve “ahlaklı” buldukları kadar, normale göre “farklı” olanlar da, “ahlak” anlayışının dar kalıplarına sığmadığı için “ahlaksız” diye damgalananlar da, insan hakları açısından eşit bana göre. “Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü” sözündeki “sevmek” sözcüğünün gerçek anlamının, bir şeyin varlığını, büyük bir resim içindeki anlamına saygı duyarak kabul etmek olduğunu düşünüyorum. 
“Kötü söz sahibine aittir” demenin kolaylığına kaçmadan, “pislik” ve bu sözcüğün çağrıştırdığı “kir” ve “arınma” kavramlarını düşünelim bir an. Bunlar, baş etmekte zorlandığımız, halının altına süpürür gibi bilinçaltının karanlığına sakladığımız ve bir süre sonra da ne olduğunu unuttuğumuz, yüzeye çıkarıp yüzleşmedikçe bizi hasta edecek bir şeyleri anımsatıyor mu size de?
Küfürbaz olmasam da, “pislik” benim de ettiğim küfürlerden biri. Birine ne zaman “pislik” desem, ağzımdan çıkanı kulağım “duyduğunda”, karşımdaki insanın yüzünde yarattığı etkiyi “gördüğümde” ve hissettiğini “hissettiğimde”, kendimi bir pislik gibi hissederim. İşte o zaman anlarım. Bu sözün ağzımdan çımasına neden olanın, karşımdakinde gördüğüm değil, karşımdakinin görmemi sağladığı kendi pisliğim olduğunu. 

Tünelin ucundaki ışık

Yeterince cesaret bulabilirsem, artık karanlıkta saklamayı başaramadığım bu yükümün ne olduğunu hatırlayıp üstesinden gelebilmek için, dönüp kendi içime bakıyorum. Bunu yapmak, “temiz” olduğuma kendimi inandırabilmek için bir başkasının “pislik” olduğu yalanını söylemeyi sürdürmekten daha kolay geliyor artık. Çünkü, bilinçaltımın karanlığında kalan gerçek “ben”i gün ışığına çıkarabilecek olan tünelin ucunda bir ışık görünüyor en azından...