Günseli Önal

Günseli Önal

gonal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Japon Bilim Adamı Prof. Dr. Masaru Emoto’nun “Suyun Gizli Mesajı” adlı kitabındaki 70’ten fazla su kristalinin resmi birkaç yıl önce mail zinciriyle ulaştığında, gözlerime inanamıştım. Emoto’nun fotoğraflamayı başardığı kristallerden, pozitif duygu ve düşünceleri yansıtanların görüntüsü çok güzeldi.
“Su, cansız bir madde değil. Canlı ve duyguları algılayan kristallerden oluşuyor. Çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alıyor ve ona göre tepki veriyor” diyen Emoto, su kristallerinin dış etkilere çok değişik şekillerde reaksiyon gösterdiğini, müzik, söz ve kavramlara da tepki verdiğini, ayrıca duyguları ve şuuru da kaydettiğini ortaya çıkarmıştı. Emoto, araştırmalarıyla suyun sadece hafızasının ve bilgi taşıyıcı özelliğinin olmadığını, sevgi titreşimini de yansıttığını kanıtlamıştı. Mikrodalga fırında ısıtılan, cep telefonu, televizyon ve bilgisayar yakınında tutulan, heavy-metal müzik çalınan ortamda bulunan sudan, biçimsiz kristaller ortaya çıktığını belirlemişti.

Suda yazılan kader



Resimleri gördüğümde, bedenimizin yüzde 85’ini oluşturan suyun, görünümümüz, sağlımız, nasıl bir insan olduğumuz ve insanlarda nasıl bir etki yarattığımıza ilişkin rolünü fark etmiş, değişim ve dönüşümümüzün suyla olan ilgisini hissetmiştim. Benim gibi birçok insan da, su kristallerinin olumlu duygu ve düşünceleri bu kadar güzel yansıttığını görünce, pozitif yaklaşımın bedeninin ışıldamasını ve sağlıklı olmasını sağlayabileciğini, ilişkilerde mucizevi sonuçlar yaratabileceğini düşünmüştür sanırım.  Ama, düşünceleri ve duyguları kontrol ederek pozitif olabilmek mümkün mü dersiniz?

Vahşi ve özgür atın binicisi
Ben, yarattığımız tüm sonuçların kaydolduğu “zaman”ı vahşi bir “at”a, “duygular”ımızı atın dizginlerini tutan “binici”ye, “düşünceler”imizi de binicinin atı götürmeye çalıştığı yönü seçen “irade”ye benzetiyorum. Zamanı ve duygularımızı kontrol edebilmek mümkün değilken, zamanın aktığı yönü belirleyen düşünceleri kontrol altında tutmak nasıl söz konusu olabilir? “Pozitif olma” çabalarını, kendini bunu yapmaya zorlayan insanın, bu konudaki korkularının, endişelerinin, kuruntularının, takıntılarının, kötü anılarının izlerinin sinek gibi üzerine üşüştüğü bir parmak bal gibi görüyorum. 

Rahim suyundaki hayat
“Zaman”a yaptığımız kaydın iletkeni olan su kristallerini şekillendiren duygularımız ve düşüncelerimiz kontrol edilemiyorsa, doğmadan önce  kaydedilmiş bir zamanı, yani “kader”i mi yaşıyoruz aslında? Yaptığımız tüm seçimlerde bizi yönlendiren düşüncelerimiz ve onları etkileyen duygularımız bir yazgıyı mı izledi? İrademiz ne kadar özgürdü karar-larımızı verirken? Gerçekten özgür olabildik mi hiç?
Bunları düşündüğümde, doğum kanalından çıkıp ciğerlerimizi dolduran ilk nefesin acısıyla attığımız çığlıktan öncesine gidiyor aklım nedense. Karaya çıkmadan önce dokuz ay 10 gün kaldığımız “rahim suyu”nda, bizi bekleyen yaşam ve ortama ilişkin bilgilerin, anne ve babamızın duygu ve düşünceleri yoluyla zihnimize kaydolduğunu düşünmeden edemiyorum. Tıpkı, internetten indirilen ve onlardan aldığımız “genetik paket”in dışında, bonus gibi yüklenilen  “duygu paketi”ni de içeren bir dosya gibi... Yaşam öykümüzün üzerine kurulduğu ana tema gibi....  

‘Cenin’in dili olsa...
Psikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya, “Benim Adım Cenin” adlı kitabında, annemizin rahminde minicik bir ceninken  ve ceninlikten kurtulup doğuma hazırlanırken aldığımız sağlıksız kayıtların; bize, kişiliğimize, alt beynimize neler yaptığını anlatıyor. Filistin’in Cenin kasabasında yedinci çocuğuna hamile kalan bir annenin rahmindeki ceninin ağzından yaptığı anlatımda, “masal- kurgu- şiir- rüya-sembol” dilini kullanıyor. Kaya, “Temel inşaat bozukluklarımızın yaşamımızı bir insan depremine çevirme özelliğini anlatıyorum, anlaşılması güç cenin diliyle. Ceninliğini merak edenlerin, ‘Anneciğim, bana hamileyken neler yaşadın’ sorusuna aldıkları cevaplardan ötede olacak okuyacaklarınız” diyor. Bence de... Abis yayınlarından çıkan kitabı okuduğunuzda, yazgınızın henüz bir cenin iken rahmin içinde nasıl yazıldığını, iradenin ancak bu yazgı aşılabildiğinde özgür kalabileceğini göreceksiniz.