Göçmenlik

17 Temmuz 2016

İşe giderken utanç verici bir tablo içinden, bir ırgat pazarının ortasından geçiyorum. Afgan ve Suriyeli göçmenler bu ırgatlar. Her geçişimde yüzüm kızarıyor

İsviçre, Basel’e psikiyatri ihtisası yapmaya gittiğimde yaşım 30 bile değildi. Gençtim. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde fizyoloji ihtisası yapmış, özellikle beyin üzerine çalışmıştım. Basel Psikiyatri Polikliniği’ndeki herkesten daha iyi sinir sistemi bilgim vardı ama psikoloji bilgim, okuduğum Freud ve Jung kitaplarıyla sınırlıydı.

Ölesiye korkuyordum çünkü aslında göçmen olmak için de oldukça büyük bir yaştı. Başka bir dilde, yabancı bir şehirde, henüz bilmediğim bir konuda çalışmaya başlıyordum. İsviçre için üçüncü dünya ülkesi kabul edilen bir yerden geliyordum. Tek kelime gramer hatası yapmadan konuşmaya çalışıyordum ki benimle dalga geçmesinler. Ben geçerler sanıyordum.

Ayrımcılık yaşamadım

Üniversite hastanesinin içinde yer alan psikiyatri polikliniğinde işe başlamıştım. Şartlarım çok iyiydi. Oturduğum ev, maaşım, hastanedeki odam, istediğim zaman ulaşabildiğim yüzlerce bilimsel dergi vs. Her şey hayal ettiğimden daha iyiydi ama ben Beyoğlu’nda gittiğim leş Rock Bar’ı özlüyordum işte.

Bütün meslektaşlarım çok

Yazının Devamı

Birey olmak neden önemli?

10 Temmuz 2016

Ailesinin ve içinde büyüdüğü kültürün değer yargılarını aklının süzgecinden geçirerek belli ölçüde benimseyen, uyum sağlamayı da savaşmayı da bilen kişidir birey

Türkiye’de birçok çevrede, belli bir entelektüel düzeyde olan insanlar arasında bile birey olmak deyince hemen önyargılar devreye giriyor. Birey olmakla bireyci olmak birbirine karıştırılıyor sanırım. Daha çok Batı’ya ve Batılıya atfedilen “birey olma” vurgusuna karşı bir refleks gelişmiş gibi. Birey deyince, insani değerlerden uzaklaşan, bencil, benmerkezci, yalnızca kendi çıkarını düşünen insan geliyor akla.

Birey olmaya yüklenen bu olumsuz anlam, bizimki gibi iç içe geçmişlik şemasının çok belirgin olduğu toplumlarda birey olmayı istenmeyen bir şey haline getiriyor.

Burada açıklamamız gereken birkaç kavram çıktı ortaya: Birey nedir? Birey olmamızı sağlayan kişilik yapısı nasıl gelişir? İç içe geçmişlik şeması nedir?

Yakın çevreyle ilişki

En baştan başlayarak yavaş yavaş ilerlersek daha anlaşılır olacak sanırım. Yeni doğan bebekle ilgili olarak birkaç gün içinde en yakın bakım verenlerin belli bir fikri olur. Çok inatçı olduğunu söylerler örneğin ya da çok sinirli veya çok uysal... Biz de kızım Eylül bir

Yazının Devamı

Başlarken...

3 Temmuz 2016

Milliyet gibi köklü bir kurumun yazarı olmak benim için oldukça anlamlı çünkü Türkiye’de eksik olan en önemli şeylerden biri köklenmek ve bu sayede belli bir aidiyet duygusuna sahip olmak

Bir psikiyatrist ve psikoterapist olmama rağmen benim de bir Babıali geçmişim oldu işte. “Ben Radikal’de yazarken...” diye başlayan anılar bile anlatabilirim. Babıali’yi yaşı 30’un altında olanlar bilmez.

Bütün gazete merkezlerinin Cağaloğlu civarında olduğu o gençlik günlerim. Cumhuriyet gazetesinin tarihi binası yedi yılımı geçirdiğim İstanbul Erkek Lisesi’nin (İEL) tam karşısındaydı. İlhan Selçuk, Oktay Akbal, “İEL’nin çocukları Duyunu Umumiye’nin avlusunda top oynuyorlar” diye başlayan yazılar yazarlardı. “Beni de görüyorlar mı acaba?” diye sorardım kendime. Sevdiğim köşe yazarlarıydı her ikisi de. Hele Oktay Akbal’ın öykü tadındaki hüzünlü yazılarını ne kadar çok severdim.

Edebiyatçı köşe yazarlarının son temsilcisi Çetin Altan, 1959 yılında Milliyet’te yazmaya başladı. Ara vermiş olsa bile 2015 yılında ölene kadar da Milliyet’te yazmaya devam etti. Böyle köklü bir kurumun yazarı olmak benim için oldukça anlamlı çünkü Türkiye’de eksik olan en önemli şeylerden biri köklenmek ve bu sayede belli

Yazının Devamı