Gerçek bir kahraman: Bertha P.

19 Mart 2017

Freud, Breuer’le birlikte iyileştirdiklerini iddia ettiği Anna O. müstear isimli Bertha P.’ın aslında iyileşmediğini bildiği halde ve Breuer ikircikli olmasına rağmen, 1895’te yayımlanan ortak kitaplarına bu vakanın alınması için onu zorladı. Breuer’in yazdıklarını neden sansürlediğini anlayabiliyoruz. Sonuç olarak yukarıda andığım hastanın fiziksel hastalıklarından hiç bahsetmeyen, sayısız histeri belirtilerinin nasıl iyileştirildiğini dramatik bir dille hikaye eden bir başarı öyküsü çıktı ortaya. Terapistin başarısızlığından, katarsisin etkisizliğinden ve Kreuzlingen’deki tedavilerden tek bir söz yoktu.

Her hâlükârda Breuer 1882’de Bertha’nın doktoru olmaktan vazgeçti. 1883’ten 1888’e kadar birçok defa sanatoryumlarda yattı Bertha ve yavaş yavaş iyileşmeye başladı.
Üçü de yalan söyledi

1889’da ailesiyle birlikte Frankfurt’a göç etti. Bertha çok yetenekli bir genç kadındı ve kendine anlamlı bir uğraş arıyordu. Zor koşullarda yaşayan Yahudi kadınlara ve evlilik dışı doğdukları için dışlanan Yahudi çocuklara elini uzatmaya karar verdi. Müstear bir isimle kadın hareketiyle ilgili İngilizce metinleri Almancaya çevirdi. Kendisi “Kadın Hakları” adlı bir oyun kaleme aldı. Bunun dışında

Yazının Devamı

Breuer ve Anna O.

12 Mart 2017

Bazı yazarlar Josef Breuer’le hastası arasında daha yakın bir ilişkinin yaşanmış olabileceğinden söz ediyorlar. Buna kanıt olarak da Breuer’in karısının yaşadığı kıskançlık krizlerini gösteriyorlar. Breuer Bertha’yı cinsel olarak olgunlaşmamış, hiçbir aşk yaşamamış olarak tanımlıyor ve dolayısıyla cinselliğin şimdiki hastalığının gelişiminde herhangi bir rol oynamadığını söylüyordu. Bununla kendini koruma altına almaya çalışıyordu belki ama, varılan nokta pek de öyle olmadı. Bilemiyoruz…

Breuer Bertha’nın bütün hastalık belirtilerini ciddiye almış gibi gözüküyordu. Oysa büyük olasılıkla bütün bu belirtiler Bertha tarafından uyduruluyordu. Ve Breuer de bunun farkındaydı. Her seansın sonunda bütün bunların ona ne kadar tuhaf gözüktüğünü söylüyordu. Oynadığı bu ‘özel tiyatro’ya inanmıyordu. Freud ve Jones da Bertha’nın itiraflarına pek inanmıyorlardı. Kısacası herkes bir hastalık taklidinin varlığından (simülasyon) emindi. Zaten Bertha’nın hipnotik ya da hipnoz benzeri bütün bilinç durumları Breuer tarafından daima belli belirsiz şekilde tarif ediliyordu. Hipnoz da öyle bir fenomendi ki, yaydığı aura nedeniyle net çıkarımlar yapmak hiçbir zaman mümkün olmuyordu. Bertha da her hipnoz

Yazının Devamı

Anna O. gerçekten hasta mı?

5 Mart 2017

Josef Breuer’e hemen güvendi Bertha. O yanında olmadığında kötüleşiyor, onun varlığında iyileşiyordu. Breuer öncelikle yatak istirahati verdi ona. Hipnoz tekniğini uygulamaya karar verdi. Hipnoz altında sorunlarından bahsetmeye başladı Bertha. Breuer onu dikkatle dinliyor ve bu da belirtilerin kaybolmasına neden oluyordu!

1 Nisan 1881 tarihinde durumu biraz düzeldi, 5 Nisan’daysa babası öldü. Bertha kimseyi tanıyamaz hale geldi. Tek istisna Breuer’di. Alman dilini unutmuştu, yemek yemeyi reddediyordu. Yalnızca Breuer biraz besleyebiliyordu onu. O bir yerlere gittiğinde sanrılar görüyordu. İntihar düşünceleri vardı ve bunun üzerine Viyana yakınlarında Inzersdorf adlı bir kasabada kliniğe yatırıldı. Breuer akşamları onu ziyaret ediyor ve anlattıklarını dinliyordu. Bu da onu rahatlatıyordu. Bertha buna “talking cure” diyordu.

Breuer Inzensdorf’a bir - iki hafta gidemeyince Bertha çok kötüleşiyordu. Breuer geri dönünce her şey daha iyi oluyordu. Bu konuşmalara ihtiyacı vardı çok açık ki; Breuer bu konuşmaları özel bir terapi yöntemi olarak tanımlıyor, “katartik yöntem” diye adlandırıyordu: Bir belirti üzerine ayrıntılı olarak konuşmak bozukluğun düzelmesini sağlıyordu.

Bedenin

Yazının Devamı

Anna O. Psikanalizin yalancı gebeliği

26 Şubat 2017

Anna O. ilk psikanaliz hastası olarak kabul edilir psikanaliz otoriteleri tarafından. Başarıyla tedavi edilen ve iyileşen ilk psikanaliz hastası. Ama yıllar içinde ortaya çıkan belgeler bu iddianın gerçeği yansıtmadığını ortaya çıkardı. Psikanalitik bilginin çok önemli olduğunu, insanı bilinci ve bilinçdışıyla birlikte daha iyi anlamamıza yönelik çok önemli katkılar sağladığını düşünüyorum. Günümüzde her terapi ekolünde, ne kadar reddedilirse edilsin, psikanalizin ve neofreudian psikanalitik düşüncenin izlerini görürüz. Freud psikiyatride öylesine odak noktadadır ki, herkes onu referans alarak yer edinir kendine. Ya yanındadır ya da karşısında. Ama mutlaka kendi yerini bulma çabası içinde Freud’un divanından mecazi anlamda da olsa geçer bütün psikiyatrlar. Bu önemi teslim etmemizin zorunluluğuna rağmen, psikanaliz tarihiyle ilgili gerçekler de ortaya çıkmalı. Anna O.’nun sözde tedavisi de bunlardan biri...

Psikanalize doğru giden yolun ilk taşları Sigmund Freud’un yaşlı arkadaşı Josef Breuer tarafından döşenmiştir. Freud da uzun yıllar, psikanalizin ortaya çıkmasının Breuer’in eseri olduğunu söylemiş ve yazmıştır. Anna O. psikanalizin bu anlamda ilk hastasıydı ve Freud’la Breuer’in

Yazının Devamı

Freud ve kokain

19 Şubat 2017

Yahudi olmak kariyer yapmanın önünde engeldi ama Freud kokainle tanıştığında bütün engelleri aşabileceği dahice bir şey bulduğunu sanmıştı. Güney Amerika’da yetişen koka bitkisinden elde edilen kokain Avrupa’da yeni yeni dikkat çekmeye başlamıştı. Kokainin yorgun ve tükenmiş askerlerin cesaretini artırdığı biliniyordu. Freud da kokaini hem hastalarında hem de kendisinde ve yakınlarında deniyordu. Ayrıca hayvan deneyleri de yapıyordu. Kokainle kendini vahşi ve güçlü bir erkek olarak hissediyordu. Nişanlısı Martha’ya, “Benim günlük dozumu verdiğim tavşan ölüverdi” diye yazmıştı böbürlenerek.

Ağızdan kullanımı sırasında dilinde hissettiği uyuşma nedeniyle lokal anestezik olarak da kullanılabileceğini düşünmeye başlamıştı. Amerika kaynaklı yayınlara da dayanarak yazdığı “Koka Üzerine” (1884) adlı makalesinde, kokainin uyarıcı ve afrodizyak olarak, mide şikayetlerine karşı, ayrıca alkol ve morfin bağımlılığıyla mücadele etmekte kullanılabileceğini belirtmişti. Yani kısacası kokain her şeyi tedavi eden mucize bir ilaçtı.

Ama Freud bu çalışmalarını yaparken elini çabuk tutmamış, kokainle ilk deneyimlerini Freud’un çalışma odasında edinen meslektaşı Carl Koller 1884 yılında kokainin

Yazının Devamı

Freud kendini arıyor...

12 Şubat 2017

Freud tıp okumaya karar verdi evet ama iyi hekimlerin sahip olduğu bir fedakarlık duygusu ve insanlara yardım etme isteği nedeniyle değil. Onun içinde büyük bir bilim insanı olma hırsı vardı. Darwin olmak istiyordu o. Nitekim daha sonra kendini Darwin ve Kopernik’le aynı sınıfa koyacaktı. “Bilimle uğraşmak, profesör olmak” istediğini yazmıştı bir arkadaşına. Ama antisemitizmin iyice güçlendiği Viyana’da istediklerini gerçekleştirmesi oldukça güçtü.

Bu arada felsefeye de ciddi ilgi duyuyordu. Özellikle Franz Brentano’nun seminerlerini kaçırmıyordu; Brentano bilinçdışı üzerine çalışıyordu. Eduard von Hartmann 1869 yılında “Bilinçdışının Felsefesi” adlı birkaç ciltlik eserini yayımladığından beri, bilinçdışı konusu Viyana’da moda haline gelmişti. “Bilinçli ruhsal yaşam bilgisinin anahtarı bilinçdışındadır” cümlesi Freud’a değil, 1789 - 1869 yılları arasında yaşamış C.G. Carus’a aitti. Bilinçdışını ön plana çıkaran Hartmann da bu terimi Schopenhauer’e borçluydu.

Etraflıca işlenmişti

Schopenhauer çok daha önceden Freud’un keşfi olarak gördüğümüz konuları etraflıca işlemişti: Bilinçdışı, cinselliğin önemi, biseksüellik, haz prensibi, bastırma, sublimasyon, rasyonalizasyon, ölüm içgüdüsü vs.

Yazının Devamı

Sigmund Freud: Hayatı ve eseri

5 Şubat 2017

Sigmund Freud’a duyduğum saygıyı bilenler bilir. Ama ben onun hayatı ve eseri psikanaliz hakkında eleştirel bir okuma yapmak istiyorum. Bu da birkaç hafta sürecek bir yazı dizisiyle mümkün. Böylece ülkenin güzel gündeminden de uzaklaşmış olurum diye düşünüyorum.

Sigismund 6 Mayıs 1856’da bugün Çek Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Freiberg kentinde dünyaya geldi. Gençlik yıllarında Sigismund ismini, Yahudi fıkralarında geçen Temel benzeri bir ad olduğundan Sigmund olarak değiştirdi. Her halükarda aile içinde o “Sigi”ydi.

Freud’un anne-babası bugün Ukrayna sınırları içinde kalan doğu bölgelerinden gelmişlerdi. Babası Jakob gezici tüccardı, küçük ev eşyaları satıyordu, dindar biri değildi. Daha önceki iki evliliğinden iki erişkin oğlu vardı ve 1855’te Amalie Nathanson’la üçüncü evliliğini yaptı. Amalie kendisinden 20 yaş küçüktü, aşırı dindar ve ekonomik olarak daha iyi durumda olan bir aileden geliyordu. Sigmund’dan sonra yedi çocuk daha doğurdu ama Sigi onun ilk göz ağrısı ve ailenin de altın çocuğuydu.

İlk ruhsal yara

Oldukça zor koşullarda yaşıyorlardı. Fakirdiler, tek odalı bir evleri vardı. Ve Sigi büyük ihtimalle ileride “ilk sahne” olarak adlandıracağı, çocuğun anne-babasının

Yazının Devamı

Toplumsal aşağılık duygusu

29 Ocak 2017

Alfred Adler’in bireysel psikolojisi adının aksine en toplumsalcı psikoterapi ekolüdür. Adler de bir psikoterapi ekolü oluşturmuş tek sosyalist psikiyatrdır. 1930’lu yılların Viyana’sında kendisinden daha da solda olan karısıyla birlikte sosyal demokrat olarak aktif bir bireydi. Stalin diktatörlüğünden kaçan Troçki iki yıl kadar Büyükada’da yaşadıktan sonra Türk hükümetinin kendisini zorlaması nedeniyle Güney Amerika’ya gitmeye karar vermiş ama arada Viyana’da soluklanmıştı. Viyana’da Adler’lerin evinde kaldı.

Toplumsal aşağılık duygusunu daha iyi anlayabilmek için Adler’in takdir edilme dürtüsü olarak tanımladığı onaylanma ihtiyacından bahsederek başlamak istiyorum. Takdir edilme dürtüsü insanın temel ruhsal gereksinimlerinden biridir. Eğer bu dürtü doyurulmaz ya da yanlış bir şekilde doyurulursa Adler’e göre aşağılık duygusu ortaya çıkar. Eğer takdir edilme dürtüsü uzun süreler doyurulmadan kalırsa aşağılık kompleksine dönüşür. Bundan sorumlu olan anne-baba tutumu şiddet uygulama ya da sevgiden yoksun bırakmadır. Fazlasıyla nazlı yetiştirme ve şımartma da benzer bir etki gösterir. Aslında Adler’e göre aşağılık duygusu her insanda vardır. Az ya da çok bu duyguya sahip olmayan hiç

Yazının Devamı