Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“HAYAT matematik değildir, futbol maçı da değildir...”
Bir yazı yazmış ve başlığını da “Hayat matematik değildir?” diye atmıştım.
Gerçekten de yaşam önceden kurguladığımız bir senaryoya asla uymuyor.
Zaman içinde öyle tadilatlar yapmak zorunda kalıyorsunuz ki...
O yazımda çekmecemden çıkan bir fotoğraftan bahsetmiş ve ortak anılar sayesinde bulunan kişilerin öyküsünden söz etmiştim.
Ve şöyle demiştim:
“Fotoğrafa bakıyorum da... ‘Mühendis olacağım’ diyen; bir restoran işletiyor. ‘Asla evlenmem’ diyen; üç çocukla içimizde en fazla çocuk sahibi olan kişi... ‘Ben onunla hayat boyu beraber olacağım’ diyen; üçüncü evliliğini yapmaya hazırlanıyor. ‘İzmir’den başka bir yerde yaşayamam’ diyen; neredeyse her iki yılda bir kent değiştiriyor. Hepimiz için hayat daha ne sürprizler hazırlıyor bilemiyorum. Yıllar geçtikçe hayatın matematik olmadığını daha iyi anlıyorum.”
Hayatımızdaki sürprizler olmasa daha fazla mı mutlu oluruz?
Bir soru daha...
“Hayat hep 1-0 önde olma sanatı mıdır?”
Ya da bir başka deyişle...
“Hayat hep bir hesaplaşma üzerine mi kurulur. Karşı taraftan gol yememe ve atma üzerine programlanmış bir düzen midir?”
* * *
Belki yaşam bundan 30 yıl öncesinden çok daha hızlı, acımasız...
Kabul ediyorum.
Ama bu hız ve rekabet ortamı artarak devam edeceğine göre hepimiz için bir özeleştiri vakti gelmedi mi? İnsanlarımızın çoğu rekabeti karşı tarafı yok etme, bitirme, zayıflatma olarak görüyor.
Oysa “ortaklaşa rekabet” diye bir kavramın olduğunu çoğumuz çok sonradan aklımıza getiriyoruz. Bir kişinin iyi olabilmesi için diğerinin sıfırı tüketmiş olması gerekmiyor. İşte lafım hayata böyle bakanlara...
Hırs ve iddiayı karıştıranlara...
1-0 öne geçmek için herşeyi yapmayı göze alanlara...
Samimiyeti, dürüstlüğü, şeffaflığı, insan sevgisini unutanlara... Hayat nasıl matematik değilse; futbol maçı da değildir. Bu dünya hepimize yetecek kadar büyük, güzel...
Ve sürprizlere açık...
O yüzden sonradan özür dileyeceğimiz sözleri söylemeyelim, tavırlar içinde olmayalım.
Herkesi kucaklamayı bilelim.
Hayata “gönül gözlüğümüzle” bakalım. İnanın hayat böyle çok daha güzel ve anlamlı...
Ben de bunu yapıyorum.

Bazı okurlarımın, dostların isteği üzerine yeniden... (28 Mart 2004 yazısı)

Limon serviler ve insanlar
NEDEN bilmem, limon servi ağaçlarını çok severim, şık ve sade bir görüntü katarlar bahçelere... Suyu ve güneşi sevmeleri, rüzgara ve soğuğa dayanıklılıklarının yanında, her tür toprakta veya geniş saksılarda yetiştirilebilmeleri de olası.
Farklı şekillerde karşımıza çıkar limon serviler... Belli aralarla yan yana ektiğinizde güzel bir çit elde edebilirsiniz. Gizlilik sağlaması amacıyla pencere önüne diktiğinizde güzel renkleri, doğal gölgeleri, rüzgarı kesmeleri ve hoş kokuları da cabası...
İnsanlar da limon servi ağaçlarına benzer; özellikle ilk gelişim dönemlerinde kolaylıkla budanabilirler. Yan yana dizilip, sürekli kırpılarak kaba bir şekil verilen limon serviler, tek model, birbirinden ayırt edilemeyen insan sürülerini andırırlar sanki. Normal koşullarda çok daha yükseklere ulaşabilen her iki canlı türü de yaşamları boyunca bodur kalmaya mahkumdurlar.
* * *
Tek tek ekildiklerinde daha çok severim limon servileri. Çit bitkisi olarak kullanıldığında ayırt edilemeyen farklılıklar ortaya çıkar böylece... Hiç müdahale edilmediğinde rüzgar ve güneşin etkisiyle şekillenenler, yeterince eğitim görmedikleri halde bulundukları ortam koşullarına göre kendilerini geliştirmiş insanlara benzer; uygun zamanlarda ufak tefek budamalarla şekil verilmişler ise eğitilmişlere...
Gelişmelerinin erken dönemlerinde peyzajdan anlamayan kötü bahçıvanlar tarafından gelişigüzel budanıp, alt dalları tırpanlanan limon servilerse, ilk yaşlarda aldıkları yanlış eğitim nedeniyle alt yapıları tamamlanamamış insanları anımsatırlar.
* * *
Bir de yetkin ellerde estetik görünüm kazandırılmış limon serviler vardır. Çit bitkileri ve alt dalları budanmış olanların yanında hemen göze çarparlar. Doğal yetenekleri, iyi bir eğitimle şekillendirilmiş gerçek sanatçı ve bilim insanlarına benzetirim bu servileri... Bir de içinde yaşadıkları toplumu çağdaş uygarlık düzeyine çıkarabilmek için elinden geleni yapmaya çabalayan cesur önderlere...
Uzun uzun izleyesim gelir...
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)