Vahşi tarımın bedeli yüksek!

28 Aralık 2017

Geçen haftaki “Türkiye bir tarım ülkesi mi, değil mi?” konulu yazımın sonunda tarımın kurtuluşunun ancak kooperatifleşmeyle olacağını yazmıştım. Yazı çok ses getirdi ve çok azı olumsuz, çoğu olumlu olmak üzere birçok tepki aldı.

Bu hafta da, köşem elverdiği ölçüde, vahşi tarımın bedelinin ne kadar yüksek olduğundan bahsedeceğim.

Örneğin, mevsimi geçen sebze ve meyvelere tüketicilerin her mevsimde ulaşabilmeleri için, ürünlerin belli bir yerde üretilip, kilometrelerce uzaktaki pazarlara taşınması gerekiyor. O zaman da Aralık ayında domates yemenin bedelini, geride bıraktığımız korkunç miktardaki karbon ayak izimiz ve su ayak izimizle ödemek zorunda kalıyoruz.

Bir kilo domates üretmek için atmosfere ne kadar karbondioksit gazının salındığını ifade eden ‘karbon ayak izi’ ve ‘ne kadar su kullanıldığını’ ifade eden su ayak izi, gelecekte Birleşmiş Milletler’in baskısıyla, marketler tarafından sorgulanacak. Türkiye’nin bu konudaki gerekli adımları ‘yumurta kapıya gelmeden’ atması gerekiyor.

Bugün bitkilerle yaptığımız beslenme düzenimizde, başrolü sebzeler, meyveler ve tahıllar alıyor.

Ancak meyve-sebzelerin üzerindeki tarım ilacı kalıntıları insanlarda haklı olarak ciddi kaygılar

Yazının Devamı

Türkiye bir tarım ülkesi mi, değil mi?

21 Aralık 2017

Sonda soracağımı başta sorayım. Türkiye bir tarım ülkesi midir? Şayet tarım ülkesi ise, buğdaydan mısıra, soyadan tütüne, canlı hayvandan kırmızı ete, nohuttan mercimeğe kadar neredeyse her ürünü neden ithal ediyor? Böylece ciddi miktarlardaki dövizi başka ülkelerin çiftçilerine öderken, neden Belçika büyüklüğündeki bir toprak parçasını terk ediyor?

Şayet tarım ülkesi değilse, her ne kadar ‘Bütünşehir Yasası’ ile köyler mahalle olup, tarımsal nüfus yüzde 8’lere kadar geriledi gibi görünse de, neden hâlâ 20 milyona yakın bir topluluk tarımla uğraşıyor, ekiyor, biçiyor ve hayvan yetiştiriyor?

Buyurun siz yanıtlayın. Gerçekten zor bir soru, değil mi? Yukarıdakilere bakınca hem öyle hem de değil. Yanıtlanması zor bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyorsunuz değil mi?

Paralar başkasına gitti

Tarımda çöküş, 1980 yılında, alınmasında Özal’ın etkili olduğu, 24 Ocak kararları ile başladı. O zamana kadar kendi kendine yeten ve sayıları iki elin parmağını geçmeyen ülkeler arasında Türkiye de bulunuyordu. O zamandan bu zamana uygulanan neoliberal politikalar, tarımdaki kopuşu hızlandırdı.

Tarımın sosyoekonomik yönünden ziyade, sadece kâr-zarar hesapları yapılarak ithalat öne çıkarıldı. Tarım

Yazının Devamı

Galeta unundaki riskler!

14 Aralık 2017

Galeta unu ekmekten yapılan bir gıda ürünü.
Nem içeriği düşük olduğu ve ısıl işlem gördüğü için oldukça dayanıklı bir ürün olsa da, üretim ve depolama aşmalarında dikkat edilmediği takdirde bünyesinde bazı riskleri barındırıyor.
Galeta ununun hammaddesi olan ekmek, yüksek oranda su içeriğine sahip olduğu için bozulma riski oldukça fazla ve dolayısıyla da raf ömrü kısa olan bir ürün. Gıdalarda raf ömrünün uzunluğu, ürünün uygun depolama koşullarında saklanmasına, duyusal, kimyasal, fiziksel ve besinsel değerlerinin korunmasına bağlı.
Bu koşullar yeterince yerine getirilmemişse, raf ömrünü uzatabilmek için gıdalara koruyucular katılıyor.
Örneğin fiziksel özelliklerini geliştirebilmek ve bayatlamayı geciktirmek için bazı fırınlarda bazı üreticiler tarafından ekmeklere bazı kimyasallar katılıyor.

Ancak ne kadar önlem alınırsa alınsın, raf ömrü geçmiş bir üründe, özellikle bakteri ve küfler ile bunların toksinleri bulunabiliyor.

Yazının Devamı

Tarımda gündem ithalat

7 Aralık 2017

Tarımdaki ithalat haberleri artık Türkiye’nin olağan gündemi haline geldi.

Ancak bir gün et, ertesi gün saman, sonraki gün de baklagil ithalatının önünün açılması üreticileri tedirgin hale getirir oldu.

Halbuki bu ülkenin en önemli sektörü olan tarım, hayvancılık ve gıda da ithalat değil üretim temelli politikaların uygulanması gerekiyor.

***

Üretim için de köylülerin daha çok desteklenmeleri, daha fazla üretim için teşvik edilmeleri, artı ürünler için de dış pazarların bulunması gerekiyor.

Yoksa maazallah köylüler üretimden vazgeçerlerse, ülkenin bütün döviz birikimleri tarım ürünleri ithalatına gider, tüketici ithal meyve-sebze yer, gıda sanayi ithal ürünlerle çarkı döndürmeye çalışır, köylüler diğer sanayi kolları da gelişmediği için şehirlerde büyük işsiz yığınları oluştururlar.

***

Seksen yılına kadar kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olarak gurur duyan Türkiye’de, saman bile ithal ediliyorsa, tarım politikalarında bir sorun var demektir.

Yazının Devamı

Beslenme emin ellere doğru

30 Kasım 2017

16 milyon kişinin açlık, 48 milyon kişinin de yoksulluk sınırının altında yaşadığı, bütçeden 50 milyar liralık bir payın sosyal yardımlara ayrıldığı bir ülkede, gıda güvenliği belki de birçok insan için hiç bir anlam ifade etmiyor.

Ancak bu gerçekler, hileli ve taklit gıda üretenleri asla haklı çıkarmıyor.

Kaldı ki sadece kendi bütçesi ile geçinebilenlerin değil, sosyal yardım olarak gıda paketi alanların da sağlıklı gıdaya ulaşmaları en büyük hakları.

Bu nedenle her türlü hileli ve taklit gıda ile gıda spekülas-yonunun piyasaya hakim olduğu bir yerde, onunla mücadele etmek, toplum sağlığı açısından son derece önem arz ediyor.

Bu amaçla, yani kirli gıdalar ve gıda spekülasyonlarıyla mücadele etmek için içerisinde bulunduğumuz yıl “Gıda ve Beslenme Derneği” adıyla yeni bir dernek kuruldu.

***

Dernek, beslenme ve yaşam tarzı hakkında doğru karar vermeleri için, bilimsel, doğru, güvenilir, erişilebilir ve uygulanabilir bilgileri tüketicilere sunmayı amaçlıyor.

Derneğe göre bilgi kirliliği; toplumun yeterli, dengeli beslenmesi ile sağlıklı bir yaşam sürmesi açısından, halkın doğru bilgiye ulaşımını engelleyen, haksız rekabete yol açan ve kaynakların doğru kullanımını engelleyen bir süreç.

Yazının Devamı

Bonn’dan ‘bon’ haberler

23 Kasım 2017

Birleşmiş Milletler 23. İklim Değişikliği Konferansı (COP23), bu yıl 7-17 Kasım günleri arasında Almanya’nın Bonn kentinde düzenlendi. Konferansla birlikte iki yıl önce 200 ülkenin imzaladığı ‘Paris İklim Değişikliği Anlaşması’ iklim değişikliğinin bir ‘Çin uydurması’ olduğunu iddia eden ABD Başkanı Trump’a rağmen yürürlüğe kondu.
Sonuçta, Fransızcada ‘iyi’ anlamına gelen ‘bonne’, ki ‘bon’ olarak okunur, haberleri insanı umutlandırıyor.
2015 yılında Paris’te taraflar tarafından imzalanan anlaşma, dünya genelinde fosil yakıt kullanımını sonlandırma amacını taşırken, aynı zamanda sele, kuraklığa, artan sıcaklıklara ve deniz seviyelerinin yükselmesine neden olan küresel sıcaklığı 2 derecenin altında tutmayı hedefliyor.
Türkiye açısından bakıldığında, konferansın hayal kırıklığıyla sonuçlandığı görülüyor. Çünkü, Türkiye’nin gündeme getirdiği taleplerin hiçbirinin kabul edilmediği biliniyor.

Yatırımlar etkilenecek

Taleplerden birincisinde, Türkiye 100 milyar dolarlık ‘Yeşil İklim Fonu’ndan ‘alıcı’ ülke olarak yararlanmak istiyordu. Ancak her ne kadar, Türkiye kendini gelişmekte ülkeler kategorisine soksa da, 1992 yılında imzalanan BM İklim Konferansı Taraflar Sözleşmesi’ne göre OECD

Yazının Devamı

Hilede sınır yok!

16 Kasım 2017

Türkiye’de bazı insanlar, hile konularında öyle yollar buluyorlar ki, şaşırmamak elde değil.

Bunlardan en yaygın olanları da gıdalara yapılan hileler.

Bu anlamda her gün yeni bir hile duyuyorum ve duydukça da neredeyse küçük dilimi yutuyorum.

Ancak tüm bu yapılanlar, içeride sektörün, dışarıda da ülkenin prestijini aşırı derecede yıpratıyor.

***

Geçenlerde “İtalya Ziraatçılar Birliği” tarafından açıklanan sağlık açısından en tehlikeli gıdalar listesine Türkiye’den 14 ürün girdi.

Biberin rekor kırdığı listede, Türkiye en fazla sayıda şikayetle birinci oldu.

Bu bağlamda bugün sizlere, bal ve Aydın’daki çipli motorlar ile süte yapılan zammın olası etkilerinden bahsedeceğim.

Yazının Devamı

Türkiye, obezite kıskacında!

26 Ekim 2017

Obezite, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ-WHO)) tarafından “sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi” olarak tanımlanıyor.
Yetişkin erkeklerde vücut ağırlığının yüzde 15-18’ini, kadınlarda ise yüzde 20-25’ini yağ dokusu oluşturuyor.
Bu oranın erkeklerde yüzde 25, kadınlarda ise yüzde 30’un üstüne çıkması obeziteyi oluşturuyor.

Aşırı ve yanlış beslenme alışkanlıkları, yetersiz fiziksel aktivite, düşük eğitim düzeyi, sosyo-kültürel etmenler, psikolojik problemler, sık aralıklarla düşük enerjili diyetlerin uygulanması, sigara-alkol ile antidepresan ilaçlarının kullanımı obezitenin en büyük nedenleri. Görüldüğü gibi bu liste aslında Türkiye’deki insanları tarif ediyor.
Çünkü Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2016 sağlık araştırmasına göre; Türkiye’de her 5 kişiden 1’i yani 15.8 milyon kişi obez, her 100 kişiden 34’ü yani 26.7 milyon kişi ise fazla kilolu.
Son 15 yılda erkeklerin ortalama ağırlığı 8 kilo ve bel çevresi 7 santim artarken, kadınlarda 6 kiloluk bir artış bulunuyor.

Yazının Devamı