Uğur İşven

Uğur İşven

ugur.isven@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Büyükşehir Çete Davası’nın ikinci duruşması tamamlandı. Savunma avukatlarının büyük bir ciddiyet ve inançla hazırlandıkları iki gün süren duruşma sonucunda beklenenler “büyük ölçüde” gerçekleşti. 130 sanıklı davada tutuklu bulunan 18 kişiden 17’si ya doğrudan savcının isteğiyle, ya da mahkemenin koyduğu gözetim veya evden uzaklaşmama koşuluyla cezaevinden çıktı.
Yalnızca bir kişi içeride kaldı:
2 numaralı sanık Pervin Şenel Genç...

Suç işlediği kesinleşmemiş bir insanın şu ya da bu gerekçeyle hapiste tutuluyor olması acı verici.
Kaldı ki; ne hapse atılıp serbest bırakılanların ne de tutuksuz yargılananların suç işlediğine dair bir kanı yok. Aksini iddia eden, yalnızca savcılığın iddianamesi.
Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül bile buna inanmıyor ve tutuklamalar için “Bu kabul edilebilir bir şey değil” yorumu yapıyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’ın aktardığına göre Gül, “Kocaoğlu’nu tanıyorum. Böyle bir şey olacağına ihtimal vermiyorum. Büyük belediyelerde bir takım usulsüzlükler, yolsuzlar olur ama böyle bir çete, ekonomik çıkar amaçlı oluşum olması mümkün değil; bunun arkasından bir şey çıkmayacak” diye de ekliyor.

Hukukun elbette kendine özgü kuralları var ama kamuoyu birşeylerin yanlış olduğuna inanıyor, devletin zirvesi bile böyle düşünüyorsa tek bir kişinin dahi demir parmaklıklar ardında tutulmasını izah edemezsiniz.
Sonuçta hakimler Türk milleti adına karar verir ve hukuk kuralları çerçevesinde milletin vicdanını kararlarına yansıtır.
Son üç gündür gördüğüm odur ki, 17 kişinin serbest kalmasının sevinci, Pervin Şenel Genç’in elleri kelepçelenip Şakran Cezaevi’ne geri götürülmesiyle gölgelenmiştir.
Dönüp dönüp, son duruşmada söylediklerini okuyorum; her sözü yüreğimin bir yerini sanki dağlıyor.
Ne diyor Pervin Hanım?
“Böyle bir suç işlemedim. 432 gündür haksız bir şekilde betonların arasında ayakta kalmaya çalışıyorum.”
“Devlet memuruyum; her mahkemeye gelişimde bu yaşımda kelepçelenmek beni öldürüyor.”
“Hapishanede ya Allah’a sığınır, ya da isyankar olursunuz. Her sabah acı ve sıkıntımı derinden yaşayarak ah ediyorum.”

Pervin Hanım; “Mazlumun ahı güçlüdür, ahım Allah’a ulaştı” diye ekliyor ama o kadarını bilmemiz mümkün değil.
Bildiğimiz odur ki; durumda bir gariplik var.
Serbest bırakılan sanıklar da cumartesi günü Genç’e moral olsun diye düzenledikleri mektup yazma etkinliğinde aynı şeyleri söylüyordu: Mutluluğumuz yarım; sanki Pervin Hanım orada rehin tutuluyor gibi bir duyguya kapılıyoruz.
Bugün görünen manzara bu. Ancak adaletin terazisinin şaşmadığına inanıyoruz.
Belki biraz ağır işler ama önünde sonunda o terazinin ibresi doğruyu gösterecektir.