Uğur İşven

Uğur İşven

ugur.isven@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2872 sayılı kanunda yapılan değişikliğe göre hazırladığı katı atık toplama ve bertaraf yönetmeliği eylül ayında yayınlandığında bir-iki cılız ses dışında fazla dikkat çekmemişti.
Ardından ekim ayında ilçe belediye meclisleri toplanıp vergi miktarlarını belirlemeye başladı.
Bu dönemde kimse canının ne kadar yanacağının farkında değildi; Milliyet Ege olarak uyarı görevini ilk yapan biz olduk.
Vatandaşın su faturasına her ay yüklenecek bedelden, ilçe ve büyükşehir belediyelerinin kasalarına bu vergi sayesinde girecek miktarın hesaplamasına kadar bir dizi haberle konunun ayrıntılarını duyurduk.
Vergili faturalar gelmeye başladığında nelerin yaşanacağını tahmin edebiliyorduk. Nitekim düşündüğümüz gibi oldu.
Bir metreküp su tüketen işyerine 30 lira, 300 liralık su tüketen fabrikaya 4 bin lira fatura gelince “Yandım Allah!” feryatları yükseldi.
* * *
Aslında mesele yeni değil. Bir yıl önce, 2010 Ekim ayında yapılıp yürürlüğe girmiş bir yasa değişikliğine dayanıyor.
Çeşitli bakanlıklar ve yerel yönetimler arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle uygulamaya geçilmesi gecikti.
Eylül ayı geldiğinde “Bu yönetmeliği çıkarmazsak, önümüzdeki bütçe yılına yetişmeyecek” telaşı içinde alelacele yayınlandı.
Bu arada, öteden beri alınmakta olan benzer vergiler; örneğin emlak vergisi ile birlikte yılda iki kez ödediğimiz “çevre ve temizlik vergisi” de kaldırılamadı.
“Eski vergilerin kalkması için yapılması gereken hukuki düzenleme, bizi iyice geciktirecekti. Mecburen iki ayrı vergi bir süre birlikte devam edecek.”
Bu sözler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ilgili daire başkanı tarafından, İzmir’de belediye yetkililerine yönetmeliğin nasıl uygulanacağını anlattığı toplantıda söylendi.
Bu sözler de gösteriyor ki, pek çok işimizde olduğu gibi bu düzenleme de “İstim arkadan gelsin” mantığı ile yapılmış.
* * *
Şehirde yaşayan insanlar, vergi mükellefleri olarak, neredeyse attığımız her adımda zaten vergi ödüyoruz.
Benzin alırken ayrı, sigara alırken ayrı, ekmek alırken ayrı vergiler çıkıyor cebimizden... Maaşımızdan, kazancımızdan da ayrıca vergi ödüyoruz.
Toplanan bu vergilerden belediyelere de pay ödeniyor.
Ayrıca emlak vergisi, kanal vergisi, kaldırım ve yol yapıldığında verdiğimiz katılım payı da belediyelerin kasasına giriyor.
Korkarım; böyle giderse, belediyelerin yaptığı her harcama için ayrı vergi ödemeye başlayacağız.
Belediye park yapacak; haydi pamuk eller cebe...
Festival düzenleyip şarkıcılar getirecek; sökülün paraları!
Belediye başkanına çok misafir geliyor, ağırlama giderleri arttı; yine eller cebe!
Bir nevi Deli Dumrul vergisi.
Köprüden geçenden bir, geçmeyenden iki...
* * *
Elbette belediyelerimizin güçlü olmasını, kaliteli hizmetler yapmasını isteriz.
Ancak bu işin de bir hesabı, mantığı, adaleti olmalı.
Zenginden, ödeme gücü olandan yeterince tahsilat yapamayan vergi sistemimizin, kolayca yakalanana, yani su abonelerine bedel ödetmesidir bu.
İleriki günlerde daha fazla can yakacağı, feryatların artacağı kesin.
Birçok dava açılmasına, mahkemelerin yükünü de artıracağı gibi; böyle kalmayacağı ve değişeceği de kesin.