Uğur İşven

Uğur İşven

ugur.isven@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları

Denizli’ye 6 ay önce bir müftü atandı. Adı; Alaaddin Gürpınar. Geldiği yer Düzce... Depremin ağır hasar verdiği, derin yaralar açtığı bir kent.
Müftü, bu kentte 7 yıl boyunca bulunmuş ve bir kamu görevlisi depremle ilgili ne yapması gerekiyorsa yapmış.
Kent merkezlerinden ücra köylere kadar sorumluluk bölgesindeki 195 camiyi kısmen devletin, kısmen de hayırseverlerin desteğiyle ayağa kaldırmayı başarmış.
Şimdi Denizli’de benzer bir çalışma yürütüyor.
120 camiye deprem testi yaptırmış durumda. Bunlardan ikisinin çok tehlikeli durumda olduğu anlaşılınca hemen yıktırmış. Dayanıksız olduğu belirlenen dört cami sırada.
* * *
Müftünün hikayesini niye mi yazdım?
İzmir’de birilerine örnek olsun diye...
Mesela İl Sağlık Müdürlüğü’ne...
Malum; Sağlık Bakanlığı eski müsteşarı olan İzmir Milletvekili Aytun Çıray açıkladı:
1997 yılında bir İngiliz firması, İzmir’de toplam 321 hastane binasından yalnızca 6’sının sağlam olduğunu belirlemiş. 225 bina bir depremde yıkılacak halde.
Dikkatinizi çekerim; buraları günde en fazla beş vakit girilip 10 dakika namaz kılıp çıktığımız bir yer de değil. Yüzlerce hastanın, ziyaretçinin, personelin, saatlerce, günlerce kalmak, çalışmak zorunda olduğu bir yer.
* * *
İl Sağlık Müdürlüğü, Çıray’ın iddialarına verdiği cevapta, güçlendirme çalışması yapılan bazı binaları saymış. Tire ve Menemen’de hastanelerin yıkılıp yeniden yapıldığını aktarmış. İki ilçede topu TOKİ’ye atmış.
Özetle, “İzmir’de depreme dayanıklılık konusunda planlamaya alınmamış hiçbir kamu hastanesi yok” diyorlar.
Bunu başarı olarak anlatıyorlarsa, “bravo size” demek lazım. 14 senede bu kadarını mı yaptınız?
Açıklamadan anlıyoruz ki; İzmir’in en büyük hastanelerinde hiçbir çalışma yok. Yeşilyurt’taki Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne iki ek bina yapılmış ama koskoca ana binada E Blok dışında çalışma yok. Yenişehir’de her gün binlerce insanın girip çıktığı, tedavi gördüğü hastaneler ona keza.
“Onları planlamaya aldık” diyorlar...
Ona da bravo...
Bir 14 sene, inşaata karar verene kadar geçer...
Peki o hastanelere gidip gelen vatandaş, çalışan personel ne yapsın?
Her zaman yaptığını tabii ki:
Bildiği bütün duaları okumak yani...

Haberin Devamı

İzmir kaleyse, Edirne serhat

Haberin Devamı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne karşı yapılan operasyonlarla milletvekillerinin serbest bırakılmamasına yönelik protestoları birleştirip miting yapmasına Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi alındı.
Sedefçi, iki yıl kadar önce Edirne’de düzenlenen operasyonu hatırlatan ve hapse atıldığı halde o dönemde kendisine kimsenin sahip çıkmadığından haklı olarak yakındı.
Öfkeyle, kırgınlıkla, sitemle şu sözler döküldü ağzından:
“Sadece İzmir’de olunca mı böyle oluyor? Neden genel başkanımız bunları düşünmediler ki? Alındım, üzüldüm. Yapılan şey doğru ama yalnız İzmir yok bu ülkede. Oraya sahip çıkarken Edirne’yi de unutmamak lazım. Bir taraf öz, diğerleri üvey evlat olmamalı.”
Sedefçi yerden göğe kadar haklı.
Çünkü o dönemde çok sıkıntı çekti. Yalnız belediye görevlileri değil, kendisi de hapse atıldı. Bir süre yattı da... Savcının beraat istediği davadan mahkumiyet, hapis istediği davadan ceza almalar, Yargıtay’da itirazlar, hükmün geriye bırakılması gibi karmaşık bir süreç yaşandı. Ayrıntıya girip kafa karıştırmayayım.
Söylemek istediğim, o dönemin CHP yönetimi Sedefçi’ye hiçbir şekilde sahip çıkmadı.
Oysa Sedefçi, yargılandığı sırada “Partime zarar gelmesin” diyerek CHP’den istifa etmek istemişti.
Yalnızca Sedefçi değil, hemen yakınındaki Çorlu Belediye Başkanı Altan Ersin de hapse atıldığı halde sahipsiz bırakıldı.
O yüzden..
CHP’nin geçen hafta sonu İzmir’de düzenlediği miting önemliydi.
Eski yönetimden farklı bir anlayışın ortaya konması açısından anlamlıydı.
İzmir CHP için ayrı bir önem taşıyor. Ancak başka kentlerin de sahipsiz bırakılmadığını göstermeleri gerek. Sonuçta, başlıkta yazdığım gibi.
İzmir kale ise, Edirne de serhat... Yani sınırın bekçisi.

Haberin Devamı

Emniyet Müdürü’nün telefonu

İzmir’de göreve yeni başlayan Emniyet Müdürü Ali Bilkay‘ın cep telefonu, geçen hafta bir gazetede yayınlandı.
İddiaya göre, bu telefonun vatandaşa duyurulmasını Bilkay kendisi istemişti. Yazarımız Erdal İzgi de, gazetecilik refleksi ile sabah erkenden bu telefonu çevirip test etti.
Gerçi müdür değil, koruması açtı telefonu ama bu kadarı yeterliydi.
stenen kişiye bu telefondan ulaşmanın mümkün olduğunu görmüştü.
Ancak olay göründüğü gibi değil. Emniyet Müdürümüzün, gerçekten halka yakın bir insan olduğunu yakından tanıyanlar söylüyor.
Geçen hafta Bilkay’la yarım saat kadar oturan bir arkadaşım anlattı.
Bu süre içinde tam sekiz kez telefonu çalmış. Karısının kaçtığından şikayet eden mi ararsın; gelininin kötü davrandığından yakınan mı?
“Telefonum gazetede çıktığından beri bu telefonların arkası kesilmiyor” diye yakınmış Bilkay.
Bana aktarılana göre, telefon numarasını gazetede yayınlansın diye değil, o muhabirde bulunsun diye vermiş. O arkadaşlar da yanlış anlayıp yayınlayınca ok yaydan çıkmış.
Telefonu kapatsa veya değiştirse yüzlerce arkadaşı, Ankara’dan bakanlar, müsteşarlar, milletvekilleri belki acil bir şey için arayıp ulaşamayacak.
Mecburen bir süre böyle idare edecek artık.
Emniyet Müdürü, bunun acısını o muhabir arkadaştan nasıl çıkarır artık bilmem.