Uğur İşven

Uğur İşven

ugur.isven@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıllardır İzmir’in hakettiği yatırımları alamadığından, bu yüzden de gelişmesine engel olunduğundan yakınırdık.

Bir bakıma doğru...
Ama her işte bir hayır vardır. Belki de böylesi daha iyi oldu. Kentin ciddi bir eşik atlama aşamasına geldiği şu günlerde bunu, sağlıklı bir karar vermek fırsatı olarak değerlendirmek de mümkün.
İstanbul özellikle son 20 yılda aşırı hızlı bir büyüme trendi izledi. Yanına yaklaştığı gezegenleri yutan uzaydaki kara delikler gibi hemen her şeyi içine çekip yuttu. Büyüdükçe büyüyüp şişti... Artık fiziksel büyümenin sınırlarına geldiğini de herkes kabul ediyor.
İşte o yüzden gözler İzmir’in üzerinde. Otoyol, hızlı tren gibi önemli ulaşım yatırımlarıyla Türkiye’nin başka bölgelerine bağlanan, bilgi teknolojisinde bir üs olma yoluna giren İzmir’e çevrildi dikkatler...
Önemli bir eşiğe geldiğimiz kesin. Bundan sonrası, bu eşiği nasıl atlayacağımız; o atlayışla nereye varacağımızla ilgili.

İki önemli uyarı
Bu sorunun cevabıyla ilgili iki önemli uzmandan önemli mesajlar geldi geride kalan hafta içinde. Biri Yaşar Üniversitesi Rektörü Prof. Murat Barkan. Diğeri ise dünyaca ünlü şehir markalaşması uzmanı, Stockholm Kalkınma Ajansı ile Stockholm İş Platformu’nu yönetmiş bir markalaşma uzmanı; Christer Asplund.
Prof. Barkan, İzmir’in bir üniversite kenti olması gerektiği görüşünde. Gerek insan altyapısı, gerek kentsel boyutu, gerekse ticaretteki, sanayideki birikimi ile bu iş için biçilmiş kaftan. Her ne kadar İstanbul 60’ın üzerinde üniversiteye sahip olsa da bir “üniversite kenti” olamaz. Hem çok büyük, hem de başka alanlarda zaten aşırı gelişmiş durumda.
Bu yüzden de İzmir Türkiye’de üniversite kenti olabilecek en ideal yer.Üniversiteler fabrika gibi. Üstelik çevreyi falan da kirletmiyor. Bin işçinin çalışacağı fabrika için yapacağınız yatırımın yarısıyla beş bin öğrencinin eğitim görebileceği bir üniversite kurmak mümkün. Üstelik kente gelen bir üniversite öğrencisi üç kişiyi daha iş sahibi yapacak ekonomik aktivite yaratıyor.

Dünyada inci çok
İzmir Reklamcılar Derneği’nin konuk ettiği İsveçli Crister Asplund‘un verdiği mesajlar da çok çarpıcıydı.
Şehir ve bölgelerde yatırımların cezbedilmesine yönelik stratejiler konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından olan Asplund’un dikkatini ilk çeken, havaalanında gördüğü bir ilan olmuş. İzmir Kalkınma Ajansı’nın “İzmir’de yerinizi alın” ilanıyla verilen mesajın iyi düşünülmesi gerektiğini söyleyen Asplund, bu ifadenin “Krizdeyiz, o yüzden boş yerimiz çok. Bize yardım edin” gibi de algılanabileceğine işaret etti.
İzmir için kullanılan “Ege’nin incisi, Türkiye’nin incisi” gibi tanımlamaların da çok eskidiğini ve anlamını yitirdiğini vurgulayan Asplund, “Avrupa’nın da bir sürü incisi var. Asya’da sayamayacağım kadar çok inci var. O yüzden eşsiz bir şey bulmanız lazım” sözleri de yıllardır kendimizi avuttuğumuz gerçeğini bir tokat gibi yüzümüze vurdu.
Açıkçası, bu kentte daha iyi koşullarda yaşamak, torunlarımızın daha rahat etmesini istiyorsak, bunun yolunun da gelişmeden, yalnızca Türkiye’de değil, dünya çapında “marka kent” olmaktan geçtiğini düşünüyorsak, bu işi ciddiye almamız gerekiyor.

Şimdi tam zamanı
Hazır Expo’nun planlamasıyla ilgili masaya oturmak üzereyken, gelin bu konuda da bir karar verelim. İzmir üniversite kenti mi olacak, sağlık yatırımlarıyla birlikte tıp eğitiminin mi merkezi olacak. Yoksa çevresindeki sanayi merkezlerinde üretilen malların dünya pazarlarına sunulduğu bir ticaret kenti mi olacak.
Bu kararı verdikten sonra da, belediyesiyle, iş dünyasıyla, basınıyla bu hedef doğrultusunda ve birlikte hareket etmek şart.
İzmir’in geleceği, şu anda bu kentte yaşayan ve karar verici noktasında olanların elinde. Unutmayalım; verilecek karar, gelecek nesillerin bizi hangi duygularla anacaklarını da belirleyecek.