Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aslında 14 Şubat’a bir gün kala, şöyle tumturaklı bir Sevgililer Günü yazısı patlatsaydım iyiydi. Köşemin yan tarafında yer alan İzmir’in güzide cemiyet hayatından renkli karelerle de daha uyumlu olurdu. Ama olmadı işte... Bu ülkenin hararetli siyasi gündemi, yine yazımın peşini bırakmadı. Kusura bakmayın sevgili okur, Sevgililer Günü yerine, Başbakan’ın, tartışmalı sözleriyle gündeme taşıdığı tinerciler var bu hafta bu köşe yazısında.
* * *
“Biz sokaklarda aç-susuz kalırken, soğuktan arkadaşlarımızı kaybederken yanımızda dindarlar yoktu. Allah vardı.”
Belki de en çok bu sözler yüzünden, yazmadan edemedim. Cüneyt Özdemir’in programında konuşan, 19 yaşındaki bir tinercinin sözleri. Çok çarpıcı, çok acı...
Evet, dindarlar yoktu yanlarında... Peki solcular var mıydı? Ya da kendini sosyal demokrat, liberal, eşitlikçi, duyarlı ve saire diye adlandıranlar? Bizler var mıydık mesela yanlarında? Açık açık söylemekten başka çare yok; onlar yoksullukla, göçle, eğitimsizlikle, ailevi sorunlarla, şiddetle karşı karşıya kalıp sokağa mecbur olduklarında, sokakta, soğukta, açlıkta ayakta kalabilmek için tinere sığındıklarında, hiçbirimiz yoktuk yanlarında.
Ne zaman ki çaresizlikleri bir üçüncü sayfa haberine dönüştü, o zaman gündemimize girebildiler. “Tinerci dehşeti” gibi tüyler ürpertici, korku salan başlıklar attık. Elimizi vicdanımıza koyup söyleyelim şimdi; biz, onların dertlerinden, zor koşullarından çok, onların yarattıkları tehditle alakadardık.

Ne alaka?
Peki kim bu tinerciler? Bu hayatta yolunu kaybetmiş, madde bağımlısı üç-beş gariban zannetmeyin. Emniyet’in rakamlarına göre, Türkiye’de sokakta yaşayan ve çalışan 18 yaşından küçük çocuk sayısı, yaklaşık 82 bin ve bunların yaklaşık 30 bininin madde bağımlısı olduğu tespit edilmiş durumda. Yani Başbakan’ın deyişiyle söylersek, “30 bin kişilik bir tinerci nesil”... Dile kolay!
TEPAV’ın (Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı) internet sayfasında konuyu oldukça iyi ele alan bir makale var. N. Emrah Aydınonat imzalı makalenin başlığı şöyle: “Gençliğin tinerci olmasını istemiyorsak ne yapmalıyız?”*
Aydınonat, Meclis Araştırma Komisyonu raporları ve başka verilerden yola çıkarak konunun ana hatlarını oldukça iyi açıklıyor. Sokakta çalışan ya da yaşayan çocukların, potansiyel tinerci çocukların, ailelerinin genel özelliklerini anlatıyor.
İlk olarak, pek tabii ki, bu çocuklar oldukça yoksul ailelerden geliyorlar. Anne babalarının eğitim düzeyi çok düşük ve çok genç yaşta evlilik yapmışlar. Pek çok örnekte, aile çocuğun kazanacağı paraya muhtaç. Bir de, aile içi şiddet, cinsel istismar gibi daha da vahim sorunlar devreye girince, çocuğun kendini sokakta bulması işten bile olmuyor.
Yazıda, dikkat çekici istatistiklerden biri, anne-baba olma yaşındaki nüfusun eğitim seviyesi. 22-39 yaş aralığındaki bu nüfusun yüzde 51’i en fazla ilköğretim seviyesinde eğitim almış durumda. Rakamların da açıkça gösterdiği gibi eğitim düzeyinin düşüklüğü ve yoksulluk arasında da sıkı bir paralellik var.
Aydınonat yazının sonuç bölümünde durumu şu sözlerle özetliyor:
“Eğer çocuklarımızın sokakta yaşamaya mahkûm olmasını istemiyorsak veya Başbakan’ın tabiriyle “tinerci” bir nesil yetiştirmek istemiyorsak, yapmamız gereken ülkemizin eğitim ve yoksulluk göstergelerini düzeltmektir. Önceliğimiz eğitimli bir nesil yetiştirmek ve gelir dağılımındaki bozuklukları düzeltmek olmalıdır.”
Konunun dindarlıkla, laiklikle, ateistlikle uzaktan yakından bir alakası yok kısacası.