Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İzmit, İstanbul, Erzincan, Van, İzmir ve daha pek çok yerde, şehir merkezlerinde, küçük köylerde, çok katlı bitişik nizam apartmanlarda, kerpiç evlerde korku hep aynı...
Türkiye şehir şehir, hane hane depremi bekliyor.
Uğursuz bir bela gibi, kaçışı olmayan bir kader gibi bekliyoruz depremi. Korkusunu, tehlikesini ensemizde hissetsek de, daha çok bu gerçeği kulak arkası ederek yaşıyoruz. Korktuğunda ıslık çalan delikanlı gibiyiz; sanki bu korkuyla baş etmek için ıslık çalmaktan başka ne yapabileceğimizi bilmiyoruz.
Gazete manşetlerinde, haber bültenlerinde, sık sık İstanbul’da ve İzmir’de beklenen büyük deprem tehlikesine dikkat çeken, uzman görüşlerine yer veren haberler yer alır:
“Uzmanlar, İzmir’de 7 şiddetinden büyük deprem beklendiğini açıkladı”, “İzmir çevresinde uzun zamandır deprem olmamasının fay hattında büyük bir gerilim birikmesine yol açtığı söylendi”, “Kamu binalarının ve özel binaların büyük çoğunluğu depreme elverişsiz”, “İzmir’i, İstanbul’u yeniden inşa etmek gerek”.
Eyvahlar olsun! Bittik!
Gazeteciler, bilim insanları tüm bu riskleri gündeme taşımakta sonuna kadar haklılar. Dahası, bu onların görevi. Ama siz bir de bizlerin, bu haberlerle sık sık karşı karşıya kalan insanların halini düşünün.
Canımızı, malımızı, sevdiklerimizi tehdit eden büyük bir tehlike var. Ve biz aslında, bu tehlike karşısında sınırlı imkanlarımızla ne yapabileceğimizi, nasıl önlemler alabileceğimizi bilmiyoruz. Bakmayın ellerimiz cebimizde yiğit yiğit ıslık çaldığımıza, “Aman canım bir şey olmaz” dediğimize... Hepimizin içine bir sıkıntı, bir stres çöreklenmiş durumda.
Büyük çaplı deprem eylem planları, kentin deprem yönetmeliğine göre yeniden inşası, kamu binalarının, ortak alanların organizasyonu gibi konular, yetkililerin sorumluluğunda.
Peki bizler? Depremle ilgili uyarıları okuyup endişelendikten sonra, içimizde bir sıkıntıyla sayfayı çevirmek yerine, hangi gerçekçi, somut önlemleri alabiliriz?
Boğaziçi Üniversitesi Afet Yönetim Merkezi İdari Kurul üyesi Yard. Doç. Kıvanç İnelmen’e bu sorunun yanıtını sorduk. İnelmen, İzmit Depremi’ni yakından bilen bir akademisyen. Depremin acısını ve o depremde annesini göçük altından sağ çıkarabilmenin mutluluğunu birarada yaşamış. O dönemden beri, Boğaziçi Afet Yönetim Merkezi’nde aktif olarak çalışıyor.
İzmit Depremi’nden sonra, afet yönetimi konusunda hem sivil toplumun hem de devlet kuruluşlarının önemli oranda ilerleme gösterdiğini söyleyen İnelmen’e göre, insanlara deprem öncesinde stres yaşatan ve deprem anında en çok zararı veren, “öğrenilmiş çaresizlik” hissi.
“Bir tehlikeyle karşı karşıya kalan insanlar ya korkup donarlar, ya kaçarlar, ya da savaşmaya, mücadele etmeye çalışırlar. Depreme hazırlık eğitimleri insanların özgüvenini yükselterek, onların bu zorlukla mücadele etme güçlerini arttırıyor.”
“Depreme hazırlık aşamasında neler yapabiliriz?” soruma, İnelmen de sorularla yanıt veriyor. “Türkiye’de kaç kişinin evinde yangın tüpü bulunur? Oysa, olası bir depremin ardından yangınların çıkması çok yüksek bir olasıklıktır. Kaç kişinin evinde deprem sonrası hayatta kalmalarını sağlayabilecek su, ilaç, yiyecek, ışık gibi şeyleri içeren bir deprem çantası var? Ehliyet kurslarında, askerlikte ilk yardım dersleri vardır. Peki Türkiye’de kaç kişi gerçekten acil bir durumda müdahale edebilecek ilk yardım bilgisine sahip?”
Bir ömürlük birikimlerini ortaya koyup başını sokacak bir ev almış insanlara, “Eviniz depreme dayanıklı mı?” diye sormak kolay değil. “Dayanıklı değilse ne yapacağız?” çaresizliğiyle başbaşa kalabiliyoruz çünkü bu noktada. Ancak İnelmen’in dikkat çektiği bazı önlemler, her koşulda oldukça önemli. Örneğin, evimizdeki kolonların ya da sağlam koltuk, masa gibi eşyaların arasında deprem anında sığınabileceğimiz bir “yaşam üçgeni” belirlemek ya da mobilyalarımızı sabitlemek gibi küçücük müdahaleler, en kötü senaryoda bile hayat kurtarma konusunda çok şey vaat ediyor.
İnelmen, deprem konusunda eğitim veren sivil toplum kuruluşlarıyla ve mahalle muhtarlıklarıyla iletişime geçilmesi gerektiğinin de altını çiziyor.
Bu konuda bilgilenmemek, önlem almamak, deprem sonrası faturayı çok ağırlaştırabiliyor. Üstelik, ıslık çalarak azaltamadığımız stresimizi, endişemizi gidermenin de gerçekçi başka yolu yok.