Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Evin yakınındaki ilkokulda teneffüste erkek öğrenciler, hep beraber slogan atıyor, oyun niyetine...
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez.”
Evde ailecek haberleri izlerken mi öğrendiler, mahallenin bıçkın delikanlılarına mı özendiler, sokaklara taşan tepki gösterilerinde mi, maçlardaki protestolarda mı zihinlerine kazındı, bilmiyorum...
“Ezberci eğitim”, diye mırıldanıyorum kendi kendime. Hap bilgi. Ezberlersiniz, hep beraber, yüksek sesle, tereddütsüz tekrarlarsınız. Üzerine düşünmeniz, sorgulamanız gerekmez o saatten sonra. Gün gelir sert bir yüzleşmeyle hayat sınarsa sizi, o başka...
Ne dediklerinin ne kadar farkındalar acaba? Sadece büyükler dünyasından, kafiyeli bir sloganı, bir ağızdan söylemenin coşkusuna mı kendilerini kaptırmışlar?
Büyüklerin savaş masalları
Yanlarına oturup saçlarını okşayarak anlatmak istiyorum, daha doğrusu içimi sıkan bir sorumluluk duygusuyla anlatmak zorunda hissediyorum:
“Şehitler ölür çocuklar! Onlar Superman, Örümcek Adam değil,
çizgi film kahramanı değil,
Terminatör ya da ne bileyim bilgisayar oyunundaki dövüşçü değil...
Şehitler ölür ve bir daha evlerine dönemez çocuklar. Anne babalarının, sevdiklerinin yüreğine bir kor oturur ondan sonra. Onlar gibi nicelerinin bitmeyen yeni ölüm haberlerini alan yetişkinlerin yüreğine de sıkıntılı bir acı düşer. Utanç, üzüntü, öfke, yılgınlık karışımı bir duygudur bu. Umarım bu his hep yabancı olur sizlere, neden söz ettiğimi hiç anlamazsınız...”
Şehitler ölür çocuklar, siz inanmayın büyüklerin savaş masallarına.
Şehitlerin öldüğünü bilin. Bu acı dersi iyi belleyin. 30 yıldır 10 binlerce çocuğunu, mayınlara, baskınlara, çatışmalara kurban vermiş, Ortadoğu’nun kanlı yazgısından kendini sıyıramayan bir ülkenin evlatlarıyız biz. O nedenle bunu bir an evvel öğrenmekten başka şansımız yok. Üzgünüm...
Kalabalıkların acılarını, öfkelerini bastırmak istercesine yüksek sesle haykırdığı bu kırık dökük sloganlardan, bugüne kadar hep daha çok şiddet, hamaset ve gözyaşı türedi. Ama bugün artık daha fazla kişi, “Bunca yıldır
şiddeti şiddetle sonlandırmaya
çalışarak ne elde ettik?” diye yüksek sesle soruyor. Bir umut ışığı varsa, burada var çocuklar.
Şehitlerin gencecik öldüğünü, geride eksik hayatlar, umutlar, düşler ve gözü yaşlı sevenler bıraktığını bilin. Çünkü, ancak bu gerçekle yüzleştiğimizde, barışın, kardeşliğin kıymetini bileceğiz; ancak o zaman, bir canın değerini anlamak için, o canı yitirmeyi beklemeyeceğiz.
Tek yol barış*
Rakamlarla birlikte, acımız, kayıplarımız katlana katlana büyüyor. 30 bindi. Bugün 50 bin deniliyor. 30 yılda 50 bin gencecik insanımız öldü, yitti gitti demektir bu. On binlerce eve, yüreğe ateş düştü demektir.
Et tırnaktan ayrılmaz. Bu sorunu, ya çözeceğiz ya çözeceğiz. Bizim başka şansımız yok. İstanbul’un, İzmir’in, Denizli’nin, Hakkari’nin, Bingöl’ün başka şansı yok.
Sanırım bugün savaş çığlıkları atmadan, intikam yeminleri etmeden, bombalardan, idamlardan dem vurmadan evvel, birlikte yaşamak üzerine, bu ülkede barışın, eşitliğin, huzurun tesisi üzerine vicdanımızı ve aklımızı seferber edip sıkı bir tefekkür yapmanın zamanıdır.
Kardeşi kardeşe kırdıran, elektriksiz evlerin, postalsız erlerin, ancak ölümle hatırlanmasını, itibarlanmasını sağlayan bu uğursuz çemberden başka türlü çıkış yok.
Bu sağduyulu çaba, geride bıraktığımız hafta içinde ve 30 yıl boyunca can veren gencecik insanlara, çocuklara içi yanan herkesin boynunun borcudur.
* Gelen acı haberlerin ardından, 20 Ekim günü Birgün Gazetesi, siyah anasayfa üzerine “Tek yol barış” manşetiyle çıktı. Bana sorarsanız, söylenebilecek en özet en anlamlı söz, atılabilecek en sağduyulu manşetti.