Ayşe Gökçe Susam

Ayşe Gökçe Susam

milliyetege@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sabah afyon patlamadan elimize aldığımız gazetede, dört sütuna manşet, “Memleket elden gidiyor” diye de yazsa, illa gözümüz sağ üst köşeyi süsleyen Tuba Büyüküstün’ün siyah kuşaklı gelinliğine takılacak. Hadise’nin endamı, bilmem kimle meselesi falan hakkında, azami fikir sahibi olunacak. Bu böyle!
Seviyoruz işte magazini! Sabah akşam otur kalk, demokratikleşme, YAŞ, ıslak imza, ergenekon, ekonomi mi tartışalım? İşin içinden çıkamadığımız, sesimizi kimselere duyuramadığımızla mı kalalım? Oh ilaç gibi!
Magazini hafife almayın
Onun dışında insan algısı böyle; öncelikle görsellik üzerinden işliyor. Ya da basit olana, zahmetsiz anlayacağına kafa daha çabuk meyil ediyor. (Bakınız: Yılmaz Özdil. Memleket sınırları içinde, bunu en iyi bilen ve yazılarına tatbik eden köşe yazarı kendisi. Ama gazete, ödemeleri vuruş sayısına göre yapsa, ivedi bir stil değişikliğine gider miydi, orasını bilemem.)
Anlamak için konsantrasyon, kafa patlatma gerektiren haberler, sanki sadece entel-dantel, yazı-çizi işlerine meraklı bir küçük kesimin meselesi...
O nedenle, memlekette ne kadar şikayet etsek de kolay kolay pek bir şey değişmiyor. Ve yine o nedenle, magazini hafife almamak gerek. Aksine, hayatımıza etkisi oldukça önemli.
Dikkat patlar!
Kimsenin yaşadığı ilişkiye haksızlık etmek haddimiz değil ama Ece Erken ve Davut Güloğlu birlikteliği de açık ara kamera önünde, sosyal paylaşım siteleri şahitliğinde yaşanıp gidiyor. Canlı yayında evlenme teklifi, twitter’dan atılan ayrılık mesajları, mutlu nişan görüntüleri, vs...
Ben, tüm bu “son derece gerekli” bilgilere, ikiliyle ilgili magazin sayfalarına düşen son haber nedeniyle vakıf oldum.
Evlenmeye karar veren Erken ve Güloğlu, birlikte Rize’ye gitmişler. Güloğlu, burada nişanlısına bir mermi hediye etmiş. Ece Erken anlatıyor:
“Davut, Rize’de akrabalarını ziyarete gittiğimizde bana bir mermi verdi. Bunun anlamı ‘Ya öleceğim ya da sonsuza kadar onunlayım’ demekmiş.”
Biliyorsunuz tek taş son derece banalleşti. Ünlüler, varı yoğu ortaya koyup, yavuklularına nal kadar bir pırlanta da alsalar, artiz camiasında artık bunun bir haber değeri yok.
Ama mesela, medyatik ilişkinizde medyatik sevgilinize bir mermi hediye ederseniz, bakın işte bu haber değeri taşıyor.
Varsın taşısın, diyeceğiz ama hediye, Vizontele’deki gibi bir yara kabuğu (hatırladınız mı?) ya da kuru çiçek, ne bileyim köstekli saat falan değil ki... Bir mermi...
Maço eylem ürkütüyor
Pek çoğu çocuk, yılda binlerce kişinin ateşli silahlardan çıkan şuursuz kurşunlarla öldürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Her gün ama her gün, gazetede bir kadının, ayrılmak istediği sevgilisi ya da kocası ya da yüz vermediği bir erkek tarafından öldürüldüğü haberlerini okuyoruz. Ondan sonra, silahı, şiddeti yücelten bu maço söylem haliyle ürkütüyor insanı.
Magazin deyip geçemiyorsunuz. “Hala az çok eğitimli, ekonomik bağımsızlığı olan, göz önünde genç kadınlar, bu romantik soslu zırvalığa prim veriyor mu?” diye endişeyle şaşırıyorsunuz.
Sinemada senaryo derslerinin klişe bir örneği vardır:
Eğer filmin başında kamera, duvarda asılı bir tüfeği gösterirse, filmin sonunda o tüfek mutlaka patlar. İster magazinel olsun, ister bizim mahalleden... Biz de, bu filmlerin sonunu adımız gibi biliyoruz ne yazık ki...
Bu romantize edilmiş şiddet diline, silahlı, mermili sevmelere, biz kadınlar olarak sıkı bir posta koymadıkça, filmin sonunda o mermi yine bir kadın bedeninde patlayacak.
Ayrıca... Neden güzel bir ilişkinin başında ölmekten bahsediyoruz?
Ya da mutsuzsak, neden sonsuza kadar birlikte oluyoruz?
Neden sanatçı, doktor, biliminsanı falan değil de hepimiz asker doğuyoruz?
Nasıl piskopat bir psikoloji içindeyiz?
Anlamak mümkün değil!