Özden Kaptanlar

Özden Kaptanlar

ozden-kaptanlar@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıl 1981... Benim hamile olduğum, hamileliğimi de tam olarak idrak edemediğim bir yıl.
Yaşım genç, 22 civarı... Devamlı midem bulanıyor, her şey bana pis kokuyor.
Karnımın içinde bir şey büyüyor. Ama daha bebek olduğunun farkında değilim.
Canımla uğraşıyorum. Bünyem garip bir değişim gösteriyor. Garip garip alınganlıklarım oluyor.
Hatta devamlı ağlıyorum nedense... ‘Taşlar ağlar ben ağlamam’ derdim, bu durumlar beni şaşırtıyor. Sabahın körü içkiye aşeriyorum. Doktorum da bu duruma oldukça şaşırıyor.
Sabah uyanınca viskilere, şaraplara, likörlere bakıp bakıp dolanıyorum. Hatta içiyorum.
Doktorum sadece haftada iki kadeh şarap tavsiye ediyor.
Şaşkınlıkla!... İçkiden pek de haz etmeyen bana bunu söylüyor!
Bir oğlum olmuş
8 Eylül sabahı hastanedeyim. Belime belime baltayla vuruyor birileri sanki.
15 saat bu sancıları çekiyorum buna rağmen doğuramıyorum. En sonunda beni sezaryene alıyorlar.
Bebek de içimde sıkılmış ‘ya doğayım’ ya da ‘veda edeyim’ hesabında!
Son anda bizi kurtarıyorlar.
Yanımdaki beşiğe bakıyorum. Bir oğlum olmuş! 1 kilo 700 gram.
Fısıltılı sesler duyuyorum ‘yaşamaz bu’ gibisinden... Yan odalarda topaç gibi 4 kilo 650 gram bebekler doğuran kadınları duyuyorum.
Hiç utanmıyorum. Bebeğimi bana verdiklerinde ne ağlıyorum ne de hisleniyorum.
O an beynim de iki düşünce var sadece...
“Oh be ikimiz de bu sancıdan kurtulduk” fikri geçiyor aklımdan jet gibi.
İkinci düşünceyse, bilinçaltıma ömür boyu taht kuruyor:
“Bu bebeği korumalıyım hem de ölene kadar.”
Şiddetle hissettiğim duygu bu. “Hayatım değişti” diyorum içimden. Hiçbir şey bu bebekten önemli değil. Fısıltılara inat bu parmak bebeğe içimden ‘yaşayacak’ diyen kuvvetli bir ses geliyor.
Çocuk sevmeyen, doğurma meraklısı olmayan ben, karşılıksız sevgiyi o andan itibaren öğrenmeye başladığımı hissediyorum.
‘Ben’ diyorum ‘Onu kıran, üzen her şeyden nefret edeceğim.’
Onun sevdiği herkesi çok seveceğim.
Annelik, bende bu kadar basit ve net bir duygu.
Onu çok rahatsız etmeyeceğim. Özgür ve rahat büyüyecek.
Bana bakmak zorunda da değil.
Mutlu olsun, sadece mutlu olsun diyorum hala, 52 yaşımı sürerken bile...
Allah’ım ne ağır ve zor bir görevmiş bu annelik!
Hiç pişman olmadım biliyor musunuz onu doğurduğuma...
Onunla birlikte, onunla her yaşımda her çocuğu, her genci sevmeye başladım.
Bana o kadar şey öğretmiş ki!
Annemden sonra beni kayıtsız şartsız seven ikinci ve son insan.
Onu büyütürken, gülerken, gezerken, ben çalışırken her salisede beynimin yüzde 50’sini kaplayan oğluma çok teşekkür ediyorum.
İyi ki doğdun!
“Eyvah” demem, korkularımdandır; yanlış anlama.
Bana anneliğin son nefese kadar devam edeceğini öğrettiğini ve ‘Altın anne’ olmaya çalıştığım için bana güç veren yüce Allah’ıma şükürler olsun.
Anneliğin günü saati olmaz diyenlerdenim.
Etiketlenmiş günlerden biri olarak görürüm anneler gününü.
Yine de belki küs anne-çocukların barışmasına katkısı olur diye hoş görüyorum.
Anne olmak isteyenlere anneliğin ne kadar zor ve bitmeyen bir görev olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Hem de ölene kadar!