Bu nefret bitmez

27 Nisan 2002


<#comment> Tribünlerdeki taraftar, salona rakibine küfür etmek için değil, takımını desteklemek için gelmedikçe... Yöneticiler, taraftarlarını yatıştırmak yerine onları kışkırtan görüntüler sergilemekten vazgeçmedikçe... Sahadaki oyuncular, "hakemle oynamayı", "tribünleri tahrik etmeyi", "rakip yöneticelere küfür yetiştirmeyi" bırakmadıkça... Dün ve ilk maçta olduğu gibi spor, spor olmaktan çıkar... İnsanları birleştirici özelliğini kaybeder ve iş, içinden çıkılamaz hale gelir...
Dün yine yüzümüz kızararak izlediğimiz ve basketbol adına hiçbir şey vermeyen maç, ikinci yarıda yine ilk maçta olduğu gibi çığrından çıktı. Tam, "Galiba bu maçı kazasız belasız atlatıyoruz" derken, kendini bilmezin biri sahaya atlayıverdi. Ardından da patlamak için bir kıvılcım bekleyen tribünler, patlayıcı maddeler eşliğinde cehennemi salona getiriverdi. Göz hastalıklarına verdiği önemle ünlü olan Boston’dan gelen ABD’li Chris Herren’in bu anda gözüne isabet eden torpil parçası ise trajik komik bir sahneye dönüştü. Kendi takımının tribünlerinden atılan torpilin parçası gözüne gelen Herren, apar topar ambulansa konularak, hastane hastane gezdi, 25 dakikalık turun ardından nöbetçi göz doktoru

Yazının Devamı

Euro-derbi Efes’in

24 Şubat 2002


<#comment> Eurolig’de, Türkiye’yi temsil eden iki takımımızın liderlik savaşında önemli bir yeri olan ikinci derbide de beklenen olmadı. Kadro yapısı itibarıyla ilk yarıda olduğu gibi yine maçın favorisi olan Ülker’di, ama kazanmayı hak edecek hiçbir şey yapmadılar. Efes Pilsen, ilk maçta da galibiyeti daha çok arzulayan taraftı. Ama bu kez, bu isteğinin yanına mükemmel bir kolektif uyum ve yüksek şut yüzdesini ekleyince açık farkla kazandı.
Efes, biraz daha dikkatli ve kontrollü olsa üçüncü çeyrekte yakaladığı 23 sayılık farkı, 40’a kadar tırmandırabilirdi. Öyle ki, Ülker’in kilit ismi Lollis, tel tel dökülürken Harun ve Haluk dışında kimsenin galibiyeti aklının ucundan bile geçirmediği, maça iyi motive olunmadığı açıkça belli oluyordu.
Efes’te günden güne performansı yükselen ve sahada müthiş profesyonellik gösteren Amerikalı guard Marcus Brown, dün yine sahanın yıldızıydı. İTÜ, Ülker, Maccabi demeden, maç ve rakip ayrımı yapmadan kendini çok iyi konsantre eden Brown’un yanı sıra dün Stombergas da kalitesine yakışır oyun ortaya koydu. Kambala ile Mehmet, oyunun belli bölümlerinde canlılık gösterirken, Kerem özlediğimiz kimliğini sahaya yansıttı.
Eurolig’de

Yazının Devamı

Üç dakika yetti

11 Şubat 2002


<#comment> Skor tabelasındaki rakamların bu kadar yüksek olduğuna bakıp, aldanmayın. Sayı yarışına girişen iki takımın zenginleştirdiği skor sadece savunma fukarılığının bir ürünüydü. İki takımın potalarını rakiplerine centilmence açmaları, seyir zevki açısından güzel ancak, basketbol kalitesi adına da bir o kadar kötüydü.
Ülkerspor, kadro genişliğini ve Harun Erdenay avantajını maçın dördüncü periyodundaki ilk üç dakika içinde kullanarak, adeta karşılaşmayı 180 saniyede bitirdi. Oyunun kritik anlarında sakatlanan Kemal’in yokluğu, Galatasaray adına önemli ölçüde hissedildi. 17 sayıyla ilk yarının en skorer ismi olan Kemal Tunçeri’nin eksikliğinde Şemsettin Baş ve ABD’li Herren’in çabası, Sarı - Kırmızılılar’ı oyunda sıcak tuttu.
Ülkerspor’da erken faul problemine giren Quadre Lollis’e rağmen son çeyrekte Harun’un liderliğine pota altından Bud Eley de eşlik edince maçın rengi belli oldu. Oyuna ilk beş başlayan Asım Pars, kafasına "Neden Asım?" sorusu takılanlara, dün "Çünkü ben istersem iyi bir pivot olduğumu gösteririm" yanıtını verdi.
Galatasaray’da dün sahada yadırgadığım bir - iki şey vardı. Polonyalı pivot Wilangowski’yi Sarı - Kırmızılı takıma kimin, hangi

Yazının Devamı