Kazandık ama...

6 Eylül 2003

<#comment>
<#comment>
Milli Takımımız, Avrupa Şampiyonası'ndaki ilk karşılaşmasında Ukrayna önünde yine "maç seçme" yanlışına düşünce, bir kez daha öldük, öldük, dirildik.
Ay - Yıldızlı ekibin, NBA'li yıldızlar Medvedenko ve Potapenko'dan yoksun Ukrayna karşısında ilk yarıda ortaya koyduğu "aciz" oyun, hazırlık maçlarındaki sıkıntının bu turnuvada da devam ettiğinin göstergesiydi. Ukrayna'nın elindeki kadrosu ilk yarıda bizden daha "takım" görüntüsü çizip, özellikle dış atışlarımıza iyi savunmayla engel olunca, bir türlü skor üretemedik. Oyuncularımızın hem hücumda, hem de savunmada ağır kalmaları Ukrayna'ya sürekli boş şut bulma imkanı sağladı. Böyle olunca da, kolay şut bulamayan Millilerimiz 28 atışın sadece 11'inde isabet sağladığı bu yarıyı 10 sayı geride kapadı.
Üçüncü çeyreğe Ender, Ömer, Haluk, Mirsad, Mehmet beşiyle giren Milli Takımımız, daha savaşçı ve mücadeleci bir oyunla rakibinin skor gücünü asgariye çekti, hızlı hücumlarla da arayı kapayarak 27.58'de Ömer'in basketiyle ilk kez öne geçti. Ancak, maçın kırılma noktasındaki top kayıplarımız sonucu oyunu koparamadık. Son çeyrekte, işin ciddiyetinin farkına varan Millilerimiz'de, Mehmet'e, İbrahim ve Hidayet'in de

Yazının Devamı

İşte bu kadar

24 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Milli Takımımız, hazırlık sürecinde ilk kez gerçek potansiyelini dün geceki Sırbistan - Karadağ maçında yakaladı. Dünya Şampiyonu unvanlı rakibi karşısında Ay - Yıldızlılar ilk defa seyircisine "güven veren", kendinden emin ve en önemlisi de "savaşan", mücadeleci görüntüsüyle İsveç 2003 için "hazırım" sinyali verdi. Sırbistan - Karadağ'ın unvanının "kamçıladığı" oyuncularımız, büyük bir ciddiyet içinde nefis oyun ortaya koyarak finale kaldılar.
Millilerimizin hücum setlerindeki ve savunmadaki müthiş uyumu, hareketliliği ve bireysel anlamda bire bir kıyaslandığında rakibe karşı açıkça "öne fırlayan" yetenekleri, skora da henüz ilk çeyrekte yansıdı. Mehmet'in, Drobnjak ve Koturovic üzerinden bulduğu nefis sayılar ve smaçlar, Kerem Tunçeri'nin hem organizasyon ve hem de skordaki üretkenliği, Haluk'un, İbrahim'in yokluğunu mükemmel kapaması, Stojakovic'in tek başına ayakta tutmaya çalıştığı zorlu rakip karşısında ikinci çeyrekte farkın on sayının üzerine çıkmasını sağladı. Devre bittiğinde Hidayet sayı bulamamıştı, İbrahim ile Hüseyin kadroda yoktular, ama skorborddaki sekiz sayılık fark Ay - Yıldızlı ekibin "eksik de olsa" istediğinde neler yapabileceğini

Yazının Devamı

İstemezsen olmaz

17 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
A Milli Basketbol Takımımız, Almanya ile oynadığı ikinci hazırlık maçında ilk karşılaşmaya oranla çok farklı bir görüntü çizdi. Bu, geçmişte yaşadığımız sıkıntıların tekrar edebileceğinin işaretini verdi.
Bir gün önce, geriye düşse de mücadeleyi bırakmayan Millilerimiz, dün fark 10 sayının üzerine çıktıktan sonra, "Bitse de gitsek" havasına girdi. Böyle olunca da maç, hazırlıktan da öte, sıradan antrenman görüntüsüne büründü.
Mirsad'ın henüz üçüncü dakikada üç faul alması, ilk yarıda şut yüzdesinin 29'da (13 / 28) kalması, takımın ritmini tamamıyla bozdu. İlk maçtan daha kötü bir İbrahim Kutluay, yine Kerem'in yokluğunda oyun kurucu pozisyonunda sırıtan Serkan, olumsuz tablonun dikkat çekici iki oyuncusuydu.
Üçüncü çeyrekte kötü olan İbrahim'deki aşırı ısrar, farkın açılmasına neden oldu. Ender, Ömer ve Kaya'nın iyi niyetli gayretlerine rağmen, Mehmet'in pota altında yalnız kalması Almanlar'ın işini daha da kolaylaştırdı.
Eski sıkıntıların tekrar ettiğini söyledik. Maça müsabaka öncesi değil de, maç sırasında motive olma alışkanlığı, fark açılınca yelkenlerin suya inmesi ve biraz savaşan takım karşısında direncin yok olması, dün yine kendini

Yazının Devamı

Ha gayret

16 Ağustos 2003

<#comment>
<#comment>
Milli Takımımız, Almanya ile yaptığı hazırlık maçında giderek form tuttuğunu ve eksiklerine rağmen olumlu bir atmosfer yakaladığını gösterdi.
Kerem Tunçeri ve Hüseyin Beşok'un yer almadığı Ay - Yıldızlı ekibimiz yine kopuk kopuk bir oyun ortaya koydu. Ancak takım olma gayreti ise bu kez daha iyi randıman verdi. Fizik gücü son derece üstün olan Almanya karşısında eğer İbrahim, kapasitesinin onda biri kadar oynayabilseydi ve son çeyrekte biraz ribaund alabilseydik, salondan galip ayrılmamız işten bile değildi. Yıldız oyuncunun, hem fizik hem de form düzeyi takımdaki diğer arkadaşlarının çok gerisinde. Bu açığı da kısa sürede gidermesi gerekiyor.
Hidayet maça geç konsantre olmasına rağmen kritik anlardaki sayılarıyla görevini yaptı. Oyuna sonradan giren Mirsad ve yine tempoyu artırarak takımına skor olarak da kritik katkılar sağlayan Ender, İsveç 2003 için en umut veren isimler oldular. Mehmet ise NBA klasını Nürnberg'de de gözler önüne sererken, pota altında üzerine düşen ağır yükü fazlasıyla yerine getirdi. Ancak Hüseyin'in bir an önce forma girerek takıma katılması, Mehmet'i ve dolayısıyla da 12 Dev Adam'ı rahatlatacak. İyi bir Mirsad'ın da ne kadar

Yazının Devamı

Savaş ve barış

16 Mayıs 2003

<#comment>
<#comment>     Fenerbahçe, dün akşamki "üçüncü Galatasaray muharebesinde" içinde bulunduğu dezavantajları öylesine akıllıca avantaja dönüştürdü ki galibiyeti ezeli rakibinden "söke söke" aldı.
     Doğrusu dün kazanmak için çok daha fazla enerjiyi sahaya döken, rakibini hataya zorlayan ve daha da önemlisi tıpkı ikinci maçta olduğu gibi mükemmel savunma yapan (ilk çeyrek hariç) yine Sarı - Lacivertliler’di. Maça en uygun beşi (Muratcan, Koch, Arda, Lyday, Hairston) ile başlayan Galatasaray, sakat olan Dickel’ın yokluğunu iyi değerlendirip, hücumda organize olamayan rakibi karşısında henüz yedinci dakikada 22 - 11 gibi önemli bir skor avantajı yakaladı. Ancak Sarı - Kırmızılılar, pota altında da üstün olduğu Fenerbahçe’yi içeriden yıkmak yerine dışarıdan "boş şut yarışına" girince (3/13), genç Barış’ın "ayaklandırdığı" Fenerbahçe, oyunda resmen "ihtilal" yaptı. Savunduğu Lyday’e faul üstüne faul yaptıran, çaldığı toplarla fast - breakleri hazırlayan Barış, "savaşçı" kimliğiyle maçı bir anda çevirdi. Bu süreçte 18 - 3 gibi seri yakalayan Fenerbahçe oyuna üçüncü çeyrekten itibaren ağırlığını koydu. Barış, bununla da kalmayıp, rakip uzun

Yazının Devamı

Sevimsiz final

28 Nisan 2003


<#comment>     Ülkerspor, favori olarak geldiği Ankara'da "bekleneni" yaptı ve Türkiye Kupası'nı "elini kolunu sallaya sallaya" tarihinde ilk kez müzesine götürdü.
     Turuncu-Yeşilliler zaten yarı finalde Efes'i yendiklerinde şampiyonluk yolunda en önemli engeli aşmıştı. Kadro kalitesi olarak "ikiye katladığı" Türk Telekom karşısında üçüncü çeyrek bitmeden farkı da ikiye katlayan İstanbul ekibine karşı, ev sahibi takım direnme şansı bile bulamadı. Maçın sadece ilk beş dakikası başa baş geçerken ilk çeyrekte Harun'un 10 sayılık oyunu, ikinci periyotta da Serkan'ın sayıları Ülker'i devre bitmeden rahatlattı. Turuncu - Yeşilliler'in iyi savunmasının yanında Türk Telekom'un da "beceriksiz" hücum girişimleri ve top kayıpları üçüncü çeyrekte farkın açılmasını sağladı. Ellis'in de sakatlanmasından sonra pota altında iyice zayıflayan Türk Telekom zaten bu çeyrekte maça havlu attı. 20 sayının üzerine çıkan fark sonrası Ülker de konsantrasyonunu yitirince kalitesi iyice düşen, finale yakışmayan bir maç izledik.
     Ülkerspor'u onuncu yılında gelen şampiyonluktan dolayı kutlarken, Türk Basketbolu'nun kulüp bazında son

Yazının Devamı

Erken final Ülker'in

26 Nisan 2003


<#comment>     Ülkerspor, Efes Pilsen'in direncini kırdığı son 5 dakika içinde skor gücünü konuşturarak tarihindeki ikinci finale ulaştı. İki takımın da birbirini "önce durdurma" düşüncesi ortaya müthiş bir mücadele çıkmasına neden oldu.
     Ligin son maçında rakibinden liderliği teslim alan Ülker, kadro yapısı itibariyle üstün olduğu Efes'e karşı Zaza avantajını kullanamadı. Genç yıldız üç dakika dolmadan ikinci faulünü alınca oyundan düştü. Ancak Efes bu avantajı Kaya ve Kambala'nın etkisiz kalması, Blair'in de diğer maçlara oranla daha istekli bir oyun sergilemesi yüzünden kullanamadı.
     Maçın bir diğer kilit noktası da Ülker'in Efes'e karşı kurduğu ribauntlardaki üstünlüktü (39-28). İlk yarıdaki düşük şut yüzdesini ikinci devrede düzelten Ülker, üçüncü çeyrekten itibaren oyuna ağırlığını koymaya başladı. Skor sıkıntısı yaşayan Efes ise savunmadaki direnciyle bu çeyrekte de maça ortak olmaya devam etti. Ancak son periyotta Ülker "Bileği düzgün" oyuncu sayısı fazlalığını artıya çevirmesini bildi. Goljoviç, Harun ve özellikle Booker Efes'in direncini üst üste kritik sayılarla 35. dakikadan itibaren kırmayı

Yazının Devamı

Bitsin bu rezalet !

11 Şubat 2003



<#comment> Neymiş, salonlar doluyormuş, neymiş, oyuncu motive oluyormuş, neymiş, basketbolun seyircisizliği bu sayede gideriliyormuş. Hadi canım sende !..
Pazar akşamı, üç büyüklerin "azgın fanatikleri" arasında en ılımlısı olarak bilinen Galatasaraylılar’ın "ultrezaletini" dehşetle izledim.
İnsan olmaktan çıkmış toplulukların; rakip takıma, hatta kendi takımlarına dahi çektirdiği eziyetten artık bıktık, usandık. Düşünün; Galatasaray ikinci yarıya fırtına gibi başlamış, 12 sayılık farkı dörde indirmiş, Fener’i köşeye sıkıştırmış, saldırıyor. Ama o da ne. Galatasaray tribünlerinden atılan bir torpil, hızını almış giden Galatasaray’a bir fren etkisi yapıyor, maç duruyor, seyirci boşaltılıyor. Şimdi kalkıp da bu seyircinin (!) takımına verdiği "pozitif" elektrikten söz etmek, hangi akla, mantığa sığacaktır ? Yöneticiler ne zaman tribün terörüne "biletle çanak" tutmaya son verecekler ? Polis olmasa "adam öldürmeye hazır", kin ve nefret dışında yüzlerinde başka bir ifadeye rastlanması mümkün olmayan bu garip insan müsvettelerinin basketbolu stres attığı bir "kum torbasına" çevirmesine kim dur diyecek ?


Yazının Devamı