Bir düşünsenize gençlik yıllarınızı!
Ama “gerçekten hatırlayın” gençliğinizi, hatta ergenliğinizi...
Hayallerinizi ne kadar geniş tutabiliyordunuz?
Ne çok geniş zamanlarınız olduğunu varsayıyordunuz?
Ölüm kelimesini duymak bile çoğunuzu ürpertiyordu değil mi?
Hayatın bir ucundan nasıl tutup da kendinize bir yol ya da yollar açacağınızı düşünüyordunuz. İdealleriniz çoktu.
AŞK da bunların içinde mutlaka baş köşeyi tutuyordu.
Küresel kriz falan benim umurumda değil. Yazı başlığım ‘Para’ ya, bu yüzden küresel krizi kast etmedim.
Yüz yıllardır şu her şeye kadir denilen paranın, biz insanoğluna yaptıklarını düşündüm biraz.
Para için rezil de olduk vezir de.
Katil de olduk kibir sahibi de...
Güç elde ettik parayla, köleliği modernleştirdik kendimiz için.
Aç ruhlarımızı doyurduk. İsteklerimizi yaptık parayla.
Acı çektirdik ya da çektik.
1Bu yazım “Bendeki ben” adıyla, sizler adına bilhassa bazılarınız adına yazılmıştır.
Bir gece “bendeki ben” bana yüz yıl gibi yaşama gibi bir arzun yok.
Kaliteli olsun yeter. Kendine kızma. İyi ki öfkelerin ve streslerin var.
Her türlü insanlık halleri işte. O gece “Bendeki ben” bana “Beynindeki siyahları bırak, hayatının bu demlerini iyice demle ve yaşa” dedi bana.
Evrensel doğruları da “Asla atlama sakın” diyerek ekledi.
Şöyle bir düşündüm. O an kavgacı ve tatlı öfkelerimi, serseri müdanasız tavırlarımı sevdim.
Bazen çok da gereksiz olan sevgi dolu hallerimi, kaypaklıklarımı, beyaz yalanlarımı bile sevdim.
Ara sıra yalnız kaldığımda düşünüyorum. “İnsan her zaman, hatta her an sahici olabilir veya konuşabilir mi?” diye...
Ne kadar zor bir şey her zaman doğruyu konuşmak...
Olduğun gibi davranmak.
Her insan oğlunun harcı değil bu davranış diyorum.
Çünkü çok zor. Beyaz-pembe vs... yalanlar dilimizin ucunda.
Hep oradalar. Hazırlar. Sanki bizi kurtaracaklarmış gibi.
Karar verdim tabii ki bu karar kendi adıma bundan sonra her zaman doğru konuşup sahici olacağım.
Bu hafta yazımda hoşuma giden ünlülerin sözcüklerini sizlerle paylaşmak istedim.
Başlık, yazım gibi!
İnsanların “dostluk” adını verdikleri şey, çıkarların karşılıklı korunması ve yardımlaşmadan ibarettir.
Ve bu; özseverliğimizin, daima bir şeyler kazanmayı düşündüğü bir alışveriştir.
İhanetlerimizin çoğu bir kasıt ürünü olmaktan çok zaaflarımızın eseridir.
Kurnazlıkların en incesi; pusulara düşer gibi görünmeyi iyi bilmektir.
Becerikli biri tarafından aldatılmamak için bazen kaba olmak yeter.
“Biz kadınlarda kabahat” diyorum ben her zaman...
Doğurduğumuz erkekleri, kadınların büyük bir bölümü, bu çağlara kadar babalığa hazırlayamadı. Bazı kadınlar istisna ama onlardan da çok az var.
Bizim erkekler 50 yaşında bile oğlan çocuğu gibi kalıyor. Daha kendileri çocuk. Nasıl baba olunur, tam bilemiyorlar ama çaktırmıyorlar.
Yarım asıra sığan şu ömrümde baba gibi baba olan adamlara hayranlıkla bakıyorum.
Annelerini içimden kutluyorum. Ruhlarındaki merhameti ve sevgiyi de...
Hani eskilerin “Ceketimi satarım, çocuklarıma bakarım, okuturum” diyen, değerleri çok yüksek adam cinsi bunlar!
Aç kalıyorlar yine de çocuklarına taşıyorlar. En başta hem sevgilerini hem de maddi olanaklarını...
50 yaşında bir adam arıyorum.
Her düşü kurmuş, her düşü yitirmiş
Her şeyi istemiş.
Şimdi artık ne istediğini bilen...
* * *
50 yaşında bir adam arıyorum.
Her borca girmiş, her borcu ödemiş
İki haftadır aşk, dostluk ve kişilik üzerine yazdım.
Bu hafta insanoğlunun yüzyıllardır yapmaktan çekinmediği fırsatçılık ve hırsları üzerine birkaç satır yazayım dedim. Gerçi bu, az bir köşeyi değil, cilt cilt kitaplara sığabilir.
Ama özet yapayım dedim kendimce. Adını da “Arkadaşım Şeytan” koyabilirim veya “Şeytan’la Kol Kola” da uygun olabilir.
Bildiğiniz üzere Şeytan, cennetten kovulan fakat Allah tarafından müddet verilen bir melek aslında. Kibirinden insanoğluna tek o secde etmemiş. En sevdiği şey de kibir, bu melek Şeytan’ ın sevdiği... Egolar ve doyurulmamış hırslar, onun baş tuzakları.
İnsanlara demiş ki:
“Allah size doğruyu ve iyiyi bildirdi ve vaat etti. Ben ise sadece çağırdım! Siz de benim çağrıma geldiniz. Benim işim, sizi tuzaklara düşürmek. Siz insanlar, doğruyu ve vaat edilenleri bilmenize rağmen bana geldiniz. Beni değil kendinizi yargılayın. Doğrusu ben Alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım!”
Şeytan ile kol kola gezen insanoğluyla ne de hazin şekilde alay etmiş aslında!